Kamu-Sen, Aralık 2005 itibariyle, dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırını, 1900 YTL, 44 YKr. olarak hesaplamış... Türkiye'de, fert başına düşen milli gelirin ortalama beş bin doların (yaklaşık 6 bin 600 YTL) üzerine çıktığı haberleri doğrusu insanı memnun ediyor. Hatta IMF ve Dünya Bankası cenahından daha da sevindirici haberler gelmiyor değil: Buna göre 2006 yılında, iştira gücü (satın alma paritesi)ne göre, Türkiye'de fert başına milli gelir 8 bin 300 doları bulacak. Bu haberler gerçekten sevindirici. Ah keşke, bu milli gelirin dağılımında da sosyal tabakalar arasında uçurum olmasa!.. Önceki akşam, TGRT HABER TV'de TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Başkanı Oğuz Satıcı konuğumuz olmuştu. Sayın Satıcı'nın söylediklerinin geniş bir özetini bugünkü Türkiye sayfalarında bulacaksınız. Oğuz Satıcı diyor ki: Türkiye'de ilk on milyon kişinin milli gelirden aldığı pay; fert başına 200 (Yazıyla iki yüz) dolar. İkinci kırk milyonun aldığı pay fert başına 800 (Sekiz yüz) dolar... Fert başına milli gelir, ortalama beş bin dolar ama, bu rakam (2005 yılı itibariyle) Hakkari ilimizde 700 dolar, Erzurum'da 1041 dolar. Türkiye'nin 81 vilayetinin 41 tanesi, yine 2005 yılı hesaplarına göre, 1500 doların altında ve bu sebeple de "teşvik tedbirleri" kapsamında!.. Hem olumlu, hem olumsuz daha başka rakamlar da verilebilir tabii. "İstatistik bilimi, rakamlarla yalan söyleme sanatıdır..." gibi sevimsiz latifeler yapılsa da, gerçekleri anlamanın yolu yine rakamları konuşturmak veya rakamlarla konuşmaktır! Görülüyor ki, Türkiye'nin sıkıntısı, gelir dağılımındaki bozukluktur, daha açık ifadesiyle; gelirin tabana yayılamamasıdır. Dört yıl önceki rakamlara göre (2002), ülke bankalarındaki mevduatın yüzde sekseni, nüfusun yüzde 20'lik kesimine aitti. Herhalde anladınız, kalan yüzde 20'si de nüfusun yüzde seksenine kalıyordu. Yani piramidin tersine dönmüş vaziyeti... Yukarıda Kamu-Sen'in yoksulluk sınırı hesabını vermiştik. Peki zenginliğin sınırı nedir acaba? Bu hesabın yapılmasını ekonomistlere bırakmak durumundayım. Ancak bir örnekle, sonradan görme zenginliğe (Halk arasında böylelerine görmemişin oğlu filan da derler) işaret etmek isterim; magazin basınında çıkan haberlere göre, Türkiye'nin turistik vilayetlerinin birinde; bir otel sahibi eğlenceye götürdüğü bayan arkadaşı için tam 30 (yazıyla, otuz) şişe şampanya açtırmış!.. Bir şişe şampanya kaç liradır bilemem. Ama bilenler dediler ki, eğlence mekanlarında duruma göre bu hesap astronomik rakamlara ulaşabilir. Yani birkaç bin YTL... Evet asgari ücretin 380 YTL, en düşük memur maaşının 745 YTL olduğu bu ülkede, kolay kazanıp çok kolay harcayanların sayısı da az değil. Acaba o otel sahibi ne kadar vergi ödemiştir? Görgüsüzlük, ölçüsüzlük, şımarıklık, soytarılık, israf vs. bütün bunlar bir kenarda dursun; sadece vergiyi merak ediyoruz. Evet Türkiye, uçlar, uçuklar ve uçurumlar ülkesi. İfrat ve tefrit, itidali gölgede bırakıyor. Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesindeki işsiz baba, yoksulluktan ötürü hasta tavuk eti yedirdiği ve zamanında sağlık merkezlerine götüremediği için dört çocuğundan üçünü kaybediyor. Aynı şekilde, Van'da bir başka baba; Yeşil Kartı olmadığı için hastaneye geç götürdüğü iki çocuğundan birini kaybetti, diğeri de ölümle pençeleşiyor! Bir bu iç karartıcı tabloyu düşünün, bir de eğlencede sınır tanımayan sonradan görmelerin, uçuk-kaçık tiplerin su gibi para harcamasını... Hükümet, kuş gribinden üç çocuğunu kaybeden acılı baba Zeki Koçyiğit'e Ankara'da bir ev ve iş imkanı temin ediyor. Bayramdan önce bu köşede Koçyiğit ailesine yardım eli uzanıp uzanmayacağını merak ettiğimizi yazmıştık. 16 yaşındaki kızlarını kaybeden Özcan ailesine de yardım elinin uzanacağını Başbakanın açıklamasıyla öğrendik... Bunlar lokal ölçüde, şüphesiz önemlidir. Ama yukarıda özetle sunmaya çalıştığımız ülkenin geneli ve özellikle Doğu ve Güney Doğu Bölgeleri için çok daha geniş çaplı tedbirlere ihtiyaç vardır. Fakir halkın sofrasındaki vazgeçilmez protein kaynağı olan yumurta ve beyaz et, kuş gribi yüzünden tamamen ortadan kalkarsa, durum nasıl olacak? Zaten dar gelirli olan vatandaşın uğrayacağı kayıplar nasıl telafi edilecek? Yetkililerin bu mesele üzerinde önemle durması gerekiyor. Türkiye'de artık sadece entegre tesislerin ürünleri mi tüketilecek? Bu mümkün olacak mı? Kuş gribi konusunda, gecikmeye mahal vermeden halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekiyor.