Toplum üzerinde etkili olabilecek konumdaki insanların, hangi maksatla olursa olsun, ikiyüzlülük yapması çok tehlikelidir... Günlerden beri bazıları ideolojik saplantıyla, kimileri de eyyamcılık yaparak, eylemci gençliğin sırtını sıvazlamakla meşgul. Neymiş efendim bunlar gençtir, heyecanlıdır, yanlış yapma hakları da vardır. Bunlardan korkmamak lazımdır. Zaten bunlar taş veya kurşun atmıyorlar. Sadece yumurta atıyorlar. Yani protesto haklarını kullanıyorlar vs. vs... Bir kere elmalarla armutları karıştırmamak lazım. Elbette toplantı ve gösteri hakkı, anayasal bir haktır. Sınırları içinde kalmak kaydıyla protesto hakkı da bunların içindedir. Ama protesto ediyorum diye, başkalarının özgürlüklerini ortadan kaldırmak, hatta onların can ve mal emniyetini tehlikeye düşürmek, ne haktır, ne özgürlüktür. Düpedüz kanunsuzluktur, anarşidir. "Mülkiye" denilen A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinde olup bitenler, gençliğin masum bir gösteri veya protestosu değildir. Bunu aklımıza koyalım bir kere. Fotoğraf ve görüntüler de çok net biçimde ortaya koydu ki, İstanbul'dan başlayan olaylar zincirinin her halkasında profesyonel eylemciler de işbaşında. Bu provokatörlerin polise karşı hangi söz ve eylemlerle saldırıda bulunduğu, polisi nasıl tahrik ettiği vs. tam olarak incelendi mi? 1974'te Mülkiye'ye giren ve anarşik eylemlerden ders çalışmaya fırsat bulamayıp okuldan atılan ve daha sonra afla tekrar dönen, ileri yaştaki sırt çantalı eylemcinin polise koltukları nasıl fırlattığını televizyon ekranlarında görmeyen var mı? Dahası Prof. Burhan Kuzu'ya karşı sergilenen yumurta rezaletinin çok önceden her yönüyle ve inceden inceye planlandığı bilinmiyor mu? Süheyl Batum da bunu itiraf etmedi mi? O itiraf etmese bile, kendisini dinlemeye gelen öğretim üyeleri, Burhan Kuzu salona gelmeden evvel nereye sıvıştı? Fakülte Dekanı dördüncü kattan ne gibi bir manzarayı izliyordu? Gençlere karşı polis orantısız güç kullanmasın. Elbette. Gençlere hoşgörü ile yaklaşılsın. Tamam eyvallah. Ama bu gençler de herhalde ilkokul öğrencisi değil... Bizim hukukumuzda ve neredeyse bütün dünya devletleri hukukunda 18 yaş, rüşt yaşıdır. Yani kişilerin toplumsal ve kanuni vazifeler karşısında tam anlamıyla sorumlu kabul edildikleri yaştır değil mi? Şu halde yapılan bütün ikazlara rağmen, bazı gençler ısrarla ve inatla kanunsuzluk yapıyorsa, orada kanun hükmü devreye girer. Şayet girmezse, bir bit yeniği var demektir. İşte bu bit yeniğidir ki, 1968'lerden 1980'lere kadar, Türkiye'yi yangından yangına sürükledi ve neticede hemen tamamı genç, beş bin kişi hayatını kaybetti. Şimdi aklı başında olan herkes bu trajediyi hatırlatıyor ve başta hükümet olmak üzere her kesimin dikkatli olmasını salık veriyor. Mülkiye binasında koltuk fırlatan sırt çantalı elli küsur yaşındaki eylemci gibi, medyadaki kimi eski tüfekler de 1960'lı, yetmişli yılları özlemle anar gibi bir tablo çiziyorlar. Bu aptallıktan başka bir şey değildir. Bu şekilde demokrasi filan gelişme kaydedemez. Yumurta ile omlet olur ama, demokrasi olmaz. Çünkü dozajı düşük de olsa, yumurta atmak bir şiddet eylemidir. Yerine göre insan sağlığına büyük zarar verebilir. Gözünü kör edebilir mesela... İnanmayan adli tıp kayıtlarına baksın!