Bu Amerikalılar öyle patavatsız ki, al birini vur ötekine... Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz'in Türkiye'yi hedef alan, son derece kaba ve küstah sözlerine benzer şekilde Dışişleri Bakan Yardımcısı Grossman da katıldı. Türkiye'de elçilik görevinde de bulunmuş olan bu kişi, Wolfowitz'in dediklerine mutlaka kulak vermemiz gerektiğini öğütledikten sonra diyor ki; "Hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. İlişkilerimizin bundan sonra nereye varacağını Türkiye'nin tutumu belirleyecek..." Yani tek taraflı ve her istenilenin yerine getirilmesini bekleyen hegemonik tavır. Kabalık ve zorbalıkta sınır yok! Onun içindir ki Bay Grossman da laflarında ölçüyü iyice kaçırıyor; "Bizim hatamız, Türkiye'nin kendisini olduğundan daha fazla önemli sanmasına zemin hazırlamak..." Vay vay vaay! Wolfowitz gibi, kendisini güya "Türk Dostu" olarak tanıtan Grossman'ın bu sözündeki küçümseme ve hakaret Amerikan kabalığının ve küstahlığının tipik bir yansımasıdır... Ne yani Türkiye kendi gücünü ve önemini kavramaktan aciz bir ülke midir ki, Amerika'nın gösterdiği veya müsaade ettiği kadar kendisine değer atfetsin?! Askerî güç kadar, para gücü ve entrika ile şimdilik elde etmiş göründükleri erken ve ucuz zaferin sarhoşluğu içinde işte böyle zırvalıyorlar. Uluslararası hukuku hiçe sayarak, Birleşmiş Milletleri devre dışı bırakarak, tamamen keyfi ve uydurma sebeplerle Irak'ı istila eden Amerika, besbelli Türkiye'nin dayatmalara boyun eğmemesinden çok rahatsız olmuş. Ama öyle görünüyor ki, esas rahatsızlık bundan sonra baş gösterecek. Çünkü iki aya yakın zamandır Irak topraklarında bulunan ABD ve ortağı İngiltere, savaşa bahane ettikleri kitle imha silahlarından bir eser bulamadılar. Doğrusu bundan sonra ortaya atacakları herhangi bir iddia ve bulgu da hiç inandırıcı olmayacak! ABD, Irak'ta sandığı kadar kolayca düzeni sağlayamayacağını anladığı ve giderek de köşeye sıkıştığı için, cepheyi genişletmeye çalışıyor. Bunun için bir taraftan Suriye ve İran'a tehdit savurmaya devam ederken diğer taraftan sözde "Koalisyonu" büyütebilmek için Irak'ı üçe ayırıp bir bölümünün güvenliğinin sağlanmasında Polonya'yı söz sahibi yapıyor. Topu topu iki bin asker gönderen Polonya, Irak'ın güvenliğini sağlamada asli unsur haline gelmiş oluyor... Sadece bu gösterge bile Irak'ta ABD'nin hesaplarının tutmayacağına en açık işarettir. Elbette ABD de bunun farkında ve Türkiye'nin bir şekilde işin içine çekilmesini gerekli görüyor. Bunun için de yine havuç ve sopa politikasına başvuruyor. Bir taraftan Wolfowitz sopa gösteriyor, diyor ki; "Türkiye özür dileyip bundan sonra bütün imkanlarıyla bize yardımcı olsun. Kuzey Irak'ta ne yaparsak yapalım asla kuşku duymasın ve de Suriye ve İran'la yürüteceği münasebetler mutlaka bizim politikalarımıza uygun olsun!.." Yani her şey bizim güdümümüzde olsun, yoksa olacaklardan fena halde sorumlu olur, demeye getiriyor. Artık neler olacaksa?!. Buna karşılık karanlıklar prensi Richard Perle yine sahnede; Diyor ki: "Savaştan en fazla Türkiye kazançlı çıkacaktı... Irak'ı yeniden inşa edeceğimiz gibi, ABD-Türkiye ilişkilerini de yeniden inşa edeceğiz." Bu, da işin havuç boyutu. Evet, ABD, ali kıran baş kesen tutumuyla, Ortadoğu'da gerçekten her şeyin tadını ve ölçüsünü kaçırdı. Ama bu yaptıklarından orta ve uzun vadede en fazla kendisinin zararlı çıkacağını, herhalde zafer sarhoşluğu yüzünden düşünmüyor...