Bıçakçı'ya kim inandı?

A -
A +

Milli Takımımız'ın 2006 Dünya Kupası grup elemelerindeki 0-0'lık Gürcistan maçı "sürpriz" sonucundan öte Avni Aker Stadı'ndaki "atmosferiyle" tarihe geçti... Hem de hafızalardan silinmeyecek biçimde. Ama bu maçı hafızalardan silinmeyecek ve tarihe geçirtecek konuma getiren, ne oynadığımız futbol, ne de kaybettiğimiz puandı... Bu, sadece ve sadece maçın ertesi gününden itibaren günlerce değerli medyamızın, bütün kalemleriyle birlikte (siyasi ve ekonomi yazarları dahil) "dikkat çektikleri gibi" Trabzonlu taraftarın tavır ve tarzıydı... Kaybedilen altın değerindeki iki puan, oynanan kötü futbol, Ersun Yanal'ın yanlışları, yani kısaca sahada olup bitenin tümü konuşmaya - tartışmaya değer görmedi, bunun yanında. Çünkü daha ciddi bir mesele vardı ortada. O da, Trabzon halkının davranışıydı... Bayrak sayısının azlığı, taraftarın çoşkusuzluğu, tribünlerin boşluğuydu, bu da... Önüne gelen vurdu, abalıya... Trabzonlu futbolseverlerde ne taraftarlık bırakıldı, ne de milliyetçilik... Bununla da kalmadı, Avni Aker Stadı'nın tribünlerine "komplo tribünü" adı konduruldu. Hem de Türk futbolunun patronu, en sorumlu, en yetkili ağzı Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakçı tarafından... Ve ardından medyada fırtınalar koptu... İzi kolay kolay çıkmayacak, kara bir leke sürüldü koca bir şehre... Sonrası Trabzon halkı haykırmaya başladı... Aklamaya, savunmaya uğraştı, adını... Elinde Türk bayrakları, siyah çelenk "duy-gör" diye taa gidip o sözleri sarfeden başkanın federasyondaki kapısına kadar dayandı... Ama yine duymadı, görmedi, çıt çıkmadı, Bıçakçı'dan... Ve Avni Aker tribünlerinin adını "komplo tribünü" koyma cesareti gösteren, medyadaki o fırtınanın, karalamanın en büyük müsebbibi olan adam, aradan tam 20 gün geçtikten sonra çıktı ortaya... Ve çıkıp, o beyanların kendine ait olmadığını açıkladı, Bıçakçı... Bilmem, 70 milyonluk ülkede 7 kişi inanmış mıdır Bıçakçı'ya? 4 Eylül'den bu yana yazılı ve görsel basın, açıklamalarını, ekranlardan, manşetlerden duyururken, (hatta iyi gözüksün diye o şok sözlerini 1. sayfalara taşırken) tüm bunları görüp duymaması için 20 günlüğüne aya çıkmış olmalıydı, sayın başkan... İnanmadım... İnandıramadı, Bıçakçı... Gerçekten yazılıp-çizileni, olup - biteni, 20 gün sonra farketmişse (!) sayın başkan, o zaman böyle bir çirkinliği yapma cesareti gösterenlerden yine aynı sütunlar ölçüsündü "tekzip" istemeliydi... Hele hele bir Avukat olarak bilmeliydi, bunu yapabileceğini... Çünkü lekelenen bir kişi, bir kurum değil koca bir şehir oldu. Bundan sonra da, Türkiye'de "taraftar" konusu her gündeme geldiğinde Trabzonla ilgili "o sözlerinin" hep kötü örnek olarak gündeme geleceğini ve bunun "vehametini" hesaplamış olmalıydı, sayın başkan... Ve "Trabzonla ilgili sözler bana ait değildir" dediği ancak 20 gün önceki açıklamaları yanında "devede kulak kalan" bu basın toplantısını, Trabzon'un üst düzey insanlarının isteği ve onları yanına getirerek değil de, kendi isteği ve bizzat bu şehre giderek yapmalıydı. Ve çıkıp, yuvarlak sözlerle değil de, "Yeri henüz belirlenmemiş ilk resmi milli maçımız Trabzon'da oynanacaktır" demeliydi. İşte o zaman biraz daha inandırıcı görünebilirdiniz, değil mi sayın başkan? Bunları yapmadıkça ne bu ülke o sözlerin size ait olmadığına inanır, ne de bu Trabzon halkı sizi ve o 5 Eylül'deki sözlerinizi unutur... Bunu böyle bilesiniz, sayın başkan...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.