Her şeyden önce güzel futbol adına büyük beklentilerin olduğu bir karşılaşmaydı... Ama hayal kırıklığına uğrattılar bizi ve izleyenleri... Her iki teknik adamın takımlarını öncelikle "kaybetmeme" adına sahaya sürmüş olmaları, bireysel becerileri yüksek yıldızlara karşı yapılan adam adama markaj ve sahadaki önlenemeyen sinir harbi seyir zevkini alıp götürdü çimlerden. Trabzonspor'un 1-0 öne geçmesi dahi renk getirmedi oyuna... Yine de risk almadı Ziya hoca. Çünkü o bugünkü teknik direktörü Şenol Güneş'ten dahi iyi tanıdığı bir takımla karşı karşıyaydı. Savunmasını hiç çıkartmadı. Fatih, Gökdeniz ve Yattara gibi bireysel becerileri yüksek futbolcuların yüzlerini kaleye dönmelerine bile tahammülü yoktu G.Birliği patronunun. Gol yememek ve pozisyon vermemek için her türlü tedbiri alıp 3 puanı da bir kaza golüne bağlamıştı Ziya hoca. Şiddetle galibiyete ihtiyacı olduğu böyle bir maçta dahi Mustafa Özkan gibi bir gol silahını orta sahaya çekerek, Skoko gibi bir usta ayağını kulübede oturtarak kontraya bağlamıştı tüm gol planlarını. İstediğini de yaptı Ziya hoca. Kilitledi Trabzonspor'un gol silahlarını. Fatih'i El Saka'yla, Yattara'yı da Uğur'la bir gölge gibi takip ettirdi... Belli ki Uğur'u çok iyi hazırlamış motive etmiş Ziya patron. Son haftaların en formda ismi Yattara'ya belki de bugüne kadar en çok sıkıntıyı veren isim oldu genç Uğur. Maçın kilit adamıydı. Ve kilit vurdu Trabzonspor'un en büyük silahının ayaklarına. Oyunun şekli daha ilk dakikalarda renk verdi. Atanın galip geleceği bir şekle bürünmüştü Anadolu derbisi. Nitekim atan kazandı. Trabzonspor, Fatih'le bulduğu golün dışında adam akıllı "gol" diye taraftarını ayağa kaldıracak bir başka pozisyon üretemedi rakibi karşısında. Kaleye Gökdeniz'in frikiği dışında şut gibi bir şut gönderemedi bordo-mavililer. Şenol hoca da temkinliydi. Meslektaşı gibi o da risk almayı benimsemedi. Olan bizler gibi, şiddetten - öfkeden bunalmış, adam gibi bir maç izleme hayaliyle gelen taraftara oldu. Fatih'in 90 dakikada golün dışında tek bir olumlu hareketi yoktu. Bir şeyler olmuş Fatih Tekke'ye. Sadece bu maç değil ki... Ligin ikinci yarısında oynanan 4 maçta da Fatih ortalıkta yok. Ligin ilk yarısının açık ara en iyi futbolcusu kaptan, gemiyi terk etmiş durumda. "Yediği tekmeler" derseniz, onlara yabancı değil ki. Her zaman yaşadığı şeyler bunlar. Gökdeniz istekli ve arzulu bir görüntü verse de, o da gol adına önemli bir şey üretemedi. Bal yapmayan arı gibiydi küçük dev adam. Belli ki takım arkadaşları da taraftarlar gibi tüm umutlarını Yattara'ya bağlamıştı Trabzonspor'da. O da prangaya vurulunca zevk vermedi Trabzonspor. Malatyaspor maçındaki Trabzonspor'la yedi gün sonra Ankara'da sahne alan takım arasında dağlar kadar fark vardı. Genç hakem Oktay Demiray sadece bizi değil, kendisine maç öncesi çiçek verenleri de üzdü. Oyuna ağırlığını koyup, itiş - kakışın didişmenin önüne geçemedi. Kasti tekmelerin, tokatların karşılığını veremedi. Fatih - El Saka mücadelesini 20 kez faul diyerek kesen genç hakemimiz bir kez olsun sarı kart göstermeyi beceremedi. Belki becerseydi, geçebilirdi 90 dakika bu ikili arasında yaşanan gerginliğin önüne.