Sağol Yattara

A -
A +

Trabzonspor adına 3-1'lik bir galibiyetten sonra yazacaklarım biliyorum ki bir çoğunuzu şaşırtacak. Benim Trabzonspor'un başka bir maçından, hatta galibiyetinden değil de, yenilgisinden bahsettiğimi de sanabilirsiniz... Hatta içinizden "Amma da yaptın. O kadar da değil" bile diyebilirsiniz... Ama dün aynen böyleydi, bordo-mavililerin hâli. İlk 12 dakika içinde 4 korner kullanan, 14 dakika dolmadan iki mutlak gol pozisyonu yakalayabilen, ilk 45 dakikaya 4 net pozisyon sığdıran ve tüm bunları da şampiyonluğa oynayan Trabzonspor'un evinde yapmayı başaran, ligin dibine demir atmış bir Kayserispor vardı... Ve onun karşısında da, rakip kaleye ilk şutunu 23. dakikada gönderebilen, ilk kornerini 27. dakikada kullanabilen, ilk gol tehlikesini 42.dakikada yakalayabilen, penaltının dışında 45 dakikaya hanesine artı olarak yazdırabilecek başka hiçbir şeyi olmayan bir Trabzonspor... Bu ilk yarıdaki Trabzonspor'un hâlinin rakamlarla özetiydi... İkinci yarı da ilk 45 dakikadan farklı değildi... Hele hele bir dönem vardı ki, adeta ecel terleri döktü Trabzonsporlular. Yürekleri ağzında geldi 60'la 84. dakika arası... Teknik direktör Şenol Güneş elinde ne kadar savunma oyuncusu varsa sürdü sahaya, yanındaki pet şişeden bir yudum su içmek için oturamadı dakikalarca. Dörtlüydü savunması, beşledi, olmadı... Son çare altıladı, zor-zahmet kurtardı maçı... Trabzonspor taraftarı ise maçın başında başlayan tehlikelerle tuttuğu nefesini ancak 84. dakikadaki Celaleddin'in golüyle kocaman bir "ohhh..." çekerek bırakabildi. Peki neydi böyle S.O.S veren, böyle kötü günündeki bir Trabzonspor'u galibiyete taşıyan olay? Bu ancak ve ancak sihirli ve usta bir ayak olmalıydı... Bu olsa olsa, bu tip tablolardan tek başına takımına galibiyetler çıkartmasına alıştığımız ya Fatih Tekke olabilirdi, ya da Yattara... Ama bu kez dümendeki kaptan değildi. Yattara almıştı onun yerini... Maçın ilk yarısında takımından kendisini ayağa kaldıracak tek bir hareket ve kıvılcım göremeyen, bacakları uyuşan taraftarını kaldırdı ayağa... Karagümrüklü değildi ama, çalım manyağı yaptı karşısındakileri... Görenlerin "Olsa olsa Bakan torpiliyle oynuyordur" dediği Mehmet Yılmaz'a "al da at" dercesine nefis bir asist yaptı. Tutamadılar iki-üç kişiyle Yattara'yı... Tek başına aldı maçı Trabzonspor'a... Kaptan Fatih ise bırakın dümende olmayı, hiç yoktu sanki gemide... Ama dün yeni bir isim vardı gemiye binen. Tanıdık bir isimdi bu. F.Bahçe'nin astronomik transfer teklifinin ardından aylardır sahalardan uzak kalan Gökdeniz! İnanın şaşırttı beni ve bir çoklarını. Aylardır sahalarda "süklüm-püklüm" dolaşan küçük dev adam, yeniden Trabzonspor'a dönmeye karar vermiş. Ona "Hoşgeldin Gökdeniz" dememize neden olan olay futbolundan öte bencilliğini bir kenara bırakarak ortaya koyduğu istekli, hırslı ve arzulu oyun anlayışıydı. Şanssız oluşuna üzüldüm. Ligdeki ilk resmi maçına çıkan Şenol hocanın da bu maçtan çok dersler çıkartacağına inanıyorum. Ve en önemlisi Şenol hocanın bundan sonraki maçlarında forveti dörtleme arzusuyla Mehmet Yılmaz'ı oynatarak takımını kafadan 10 kişi bırakmayacağına inanıyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.