İsmail Gökçek... Nam-ı diğer Trabzonsporlu İsmail... Sedat Balkanlı... Nam-ı diğer kâh G.Saraylı, kâh F.Bahçe'li Sedat... Ve onlar, bugün amansız bir hastalığın pençesinde aynı kaderi paşlaşıyor... Ve giderek eriyorlar... Ve onlar, "Dünya ALS günü" çerçevesinde düzenledikleri gecede ALS hastalarını, sevenlerini, yardım elini uzatan "vefakar" dostlarını biraraya getirdiler, Maydonos Showland'de... Nam-ı diğer Trabzonsporlu (!) İsmail, üç yıl önce kurduğu, eli-ayağı tutmaz halde, uğruna çırpındığı ALS - MNH Derneği'ne yardım amacıyla düzenlenen bu gecede "gerçek dostlarını" bekledi yanına... Tekerlekli sandelyeyle gelmiş yüze yakın ALS hastasına, alkışıyla, yanaklarını okşamasıyla moral verecek "önemli" isimleri bekledi oraya... Çünkü onlar hayatlarını futbola adamış insanlardı... O "dostları" için, VİP'in ilk iki sırasını boydan boya ayırmıştı onlara. Adlarını dahi kondurmuştu koltuklara... Ama boş kaldı koltukları... Sadece "adları" vardı gecede... Ve büyük bir üzüntü içinde arkadakiler ön tarafa çağrılarak dolduruldu, futbol camiasının boşluğu... Ama ya, kalplerdeki yeri?.. Giderek azalan son parçası da gitti, o gece... Başta Trabzonsporlular'ın gelmesi gerekirdi... Dernek başkanı İsmail, Trabzonspor'un bir evladıydı... Başkanı, asbaşkanı, yöneticileri gece öncesi bir bir haberder edilmişlerdi... "Tamam" demişlerdi... "Duyarsız kalmamız mümkün mü?" demişlerdi İsmail'e... Keza, Sedat'ın futbol camiasındaki dostları da... Nerdeydi, onların babaları-anaları olan Futbol Federasyonu, başta Profesyonel Futbolcular Derneği yetkilileri?.. Fenerli'si, G.Saraylı'sı, diğer dostlarını bilemem ama Trabzonsporlu'ya hiç mi hiç yakışmadı, bu davranış... Bu mu dostluk? Bu mu sporcu ahlakı, bu mu Trabzonsporluluk ruhu?.. Gecede, Sedat ve İsmail'in futbol hayatlarından kesitler multivizyon gösterisiyle sunuldu misafirlere... Duygulandı, ağladı herkes... Sahada, stadda onlara sarılan, onlarla sarmaş-dolaş olan futbolcu dostları, yönetici ağabeyleri, hocaları vardı, o multivizyon gösterisinde... Ama ya bugün?.. Onlardan, yanlarında birini dahi göremedi, bulamadı, Sedat ve İsmail... Ne demişler, düşmeye gör.... Belki de, o dost bildikleri, aynı saate denk gelen Yunanistan-İspanya maçını seyretmeyi yeğledi! Bir telgraf dahi çekmeyi, bir çiçek dahi göndermeyi akıl edemedi hiçbiri... Çünkü onlar, Meltem'in Haluk'a sitemi gibi, bir buket çiçek niyetine bir marul almayı dahi düşünemeyecek kadar "duyarsız" olduklarını bir kere daha ıspatladılar.