Ekonomide aşırı durgunluktan kurtulamayan ülkeler kendi paralarının değerini düşürerek, ihracatını arttırarak dış pazarlarda rekabet üstünlüğü sağlamak istiyor. Buna kur savaşı deniyor. Haksız olduğu kesin, ama bunu yapanlar gelişmiş ülkeler olduğu için çıkan sesler cılız kalıyor. Su akıp gidiyor. Bu tablo döviz kurlarında dalgalanmayı arttırarak, global ekonomik istikrarı olumsuz etkiliyor. Son olarak Japonya bu akıma dahil oldu. Parasal genişlemeye gitme kararı aldı. Yen, Euro'ya karşı son 34 ayın ve İsviçre Frangı'na karşı da son 18 ayın en düşük seviyesine geriledi. ABD Merkez Bankası FED ülkede işsizlik %6.5 seviyesine düşünceye kadar (şu anda %7.9) ucu açık şekilde tahvil alımına devam ediyor. Piyasaya her ay 85 milyar dolar veriyor, karşılığında kâğıt alıyor. FED'in bilançosu 3 trilyon doları aştı. Euro bölgesinde büyüme hızı 4. Çeyrekte %0.6 ile tahminlerin çok altında gerçekleştiği için Avrupa Merkez Bankası büyük bir ihtimalle faiz düşürerek bu yarışa katılacak. Aksi halde parası değerlenecek, euro bölgesi ülkeleri bundan çok olumsuz etkilenecek. Çin ekonomisi 2012'de %7.8'le son 13 yılın en düşük seviyesine inince para birimi Yuan'ın değeri düşük tutuluyor... Peki Türkiye bu durumda ne yapacak? 2012 yılı başında TL, dolar karşısında değer kaybediyordu, büyüme hızı artıyordu. Ama Merkez Bankası kredi kuruluşlarının gazına geldi, cari açığı küçülteceğim diye faizleri yükseltti, yurt dışından fon girişi arttı, TL değer kazandı. Ama büyüme hızı %8.5'lardan %2.5'lara geriledi. İyi mi oldu? Hayır! Avrupa'nın para politikasını gevşetmeye devam etmesi Türkiye Merkez Bankası'nın kısa dönemli faizleri daha da aşağıya çekmesine neden olacak. Nitekim HSBC'nin hazırladığı son raporda Türkiye, parasının değerini aktif olarak düşürmek için stratejiler izleyen ülkeler arasında gösteriliyor. 19 Şubat'taki para politikası kurulu kararından sonra TL'de zayıflama başlayacak. Aksi halde yani Türk Lirası değerli kaldığı sürece Türk ihracatçısı mal satmakta zorlanacak, pazar paylarını gelişmiş ülkelere kaptıracak. Bu tablo büyümesi ihracata dayalı Türkiye'nin karşılaşabileceği en kötü senaryo. Şirketler daha az mal satacak, ekonominin çarkları yavaş dönecek (unutmayın sanayi üretimindeki büyük düşüş bu gelişmenin habercisidir), işsizlik artacak, sonuçta tüketim azalacak. Zaten bakın Türkiye'de doğrudan yatırım sermayesi gelmiyor. Gelenler ya mevcut verimli şirketleri satın alıyor, ya da onlara ortak oluyor. Bu durumda kararlarını değiştirecekler. Acele etmezsek yangın bütün ülkeyi saracak.