Piyasalardaki olumlu hava yavaş yavaş yerini terkediyor. Para piyasaları artık somut gelişmeler bekliyor. IMF kredisi ile ilgili bütün beklentiler iki defa satın alınıp kâra dönüştürüldü. Şimdi gözler Kasım ayı enflasyon rakamlarında. Merkez Bankası da bu verileri çok yakından takip ediyor. Eğer fiyat artışlarında olumlu bir gelişme yaşanırsa, işte o zaman şu anda yüzde 75'ler seviyesinde seyreden bileşik faizler indirilecek. Yani Merkez Bankası kotasyonları düşürecek.. Aralık ayında döviz talebinde artış bekliyoruz. Dövize endeksli takas kâğıtlarının TL olarak yapılacak kupon ödemesi bu ay içinde gerçekleştirilecek. Bankalar her sene yıl sonunda yaptıkları karşılıklı hesap sıfırlamalarında pozisyonlarını kapatmak için döviz talebinde bulunacak. Bu da fiyatların yüksek kalmasında etkili olacak. 2 önemli tehlike Dolar bu hafta 1 milyon 475-1 milyon 525 bin lira arasında dalgalanacak görünüyor. 12 bin puan barajını bir türlü aşamayan borsa ise yine bol kâr amaçlı satışlara sahne olacak. Bileşik endeks 11.000-11.800 bandında hareket edecek. Bizi bekleyen iki büyük tehlike var. Bunlardan birincisi Amerika'nın Afganistan'dan sonra Irak'a da saldırması. Bu durum karşısında Türkiye'nin konumunun gerçek anlamda ne olacağının belli olmaması piyasalarda müthiş bir tedirginlik meydana getiriyor. Dünya borsaları da bu konuda çok hassas... İkinci tehlike ise hükümette bir siyasi kriz oluşması. ANAP kanadından başlayan ilk yoklama hareketi Başbakan'a yönelikti. Fazla büyümeden ateş söndürüldü. Ama hâlâ dumanı tütüyor. Düzlüğe mi yoksa dağa mı çıkıyoruz? IMF'den geleceğine artık kesin gözüyle bakılan şu meşhuuur 10 milyar dolar veya 15 katrilyon lira, bizim dibe vuran ekonomimizi ne kadarrrr düzlüğe çıkaracaktırrrr? İyimser tahmin yapanlar her zaman olduğu gibi ipin ucunu kaçırdı. Bu parayı yerlere göklere sığdıramıyorlar. Neredeyse her vatandaşın cebine 1000'er dolar koyacaklar. Bu gelecek olan para nerede kullanılacak? Doğrudan borçlara gidecek. Yeni bir yatırıma dönüşmeyecek. Veya kredi borcu altında inleyen şirketlere kaynak olarak aktarılmayacak. Sonra, bu 15 katrilyon ile birlikte toplam 30 milyar dolarlık borcuyla Türkiye, IMF nezdindeki en büyük borçlu ülke durumuna gelecek. Daha ne kadar ağlayacağız? Biz bu borçları neyle ödeyeceğiz. Gelirlerimizle tabii. Ama kriz dolayısıyla firmalar geçen yılki cirolarının yarısına bile ulaşamadılar. Dolayısıyla devlete verdikleri vergi de bir o kadar düştü. Yani sözün kısası gelirlerde ciddi bir daralma, borçlarda aşırı bir yükselme var. Bu denge sürekli olarak bizim aleyhimize açılıyor. Geliri düşen devlet ne yapar? Zam, zam, zam.. Ve vergileri arttırır, yeni vergiler getirir. Zavallı vatandaşın anasını da babasını da çocuğunu da ağlatır. Yaniii, bu aldığımız borç bize leblebi çekirdek parası olacak. Sonra... Yeni borç arayacağız. Bizzz, üretimi artırmadan, gelirimizi giderimizin üzerine çıkarmadan asla ve aslaaa bu borçları ödeyemeyiz. Şu anda olduğu gibi borcu değil ancak faizini kapatmak için çalışır dururuz. Eloğlu da bizim sırtımızdan milyarlarca dolar kazanır, karşımıza geçer sırıtır. Top hükümette Aslında şu an çok hassas bir noktada bulunuyoruz. Şimdi top hükümet ve ekonomi yönetiminde. Artık hata affedilme devri kapandı. Bu yüzden yapısal reformlara ara verilmeden devam edilmesi şart. Devletin gerçek anlamda küçülmesi, tasarruf tedbirlerinin hayata geçirilmesi, reel sektördeki krizin aşılması, ihracatın arttırılması, özelleştirmenin en kısa sürede tamamlanması icraatın başındakilerin elinde. Yolsuzluğun önlenmesi için çıkarılmasına karar verilen ihale yasasının her nedense 1 yıl sonra yürürlüğe gireceği ilan ediliyor. Yani bir 1 yıl daha bu mide bulandıran işlerle uğraşacağız. Sanayi SOS veriyor. Kapasite kullanım oranı her ay yüzde 10 geriliyor. Üretim, halkın ihtiyacı kadar değil, tüketebildiği kadar artıyor. Yılın ilk yarısında yüzde 8.5 küçülen ekonominin üçüncü çeyrekte yüzde 10 daralmasına kesin gözle bakılıyor. IMF kaynağı neden gecikti? 9 ay önce bir halk kahramanı olarak görülen ve tuvalete girmesine kadar bütün yaptığı etkinlikler muhabir ordusu ile takip edilen Washington'lu Kemal Derviş birdenbire gözden düştü. Göreve başladığı ilk ay sonunda yüzde 60 kamuoyu desteğine sahip olan Derviş'e inananların sayısı şu anda yüzde 23'lere indi. Pasta küçüldükçe, politika çekiciliğini yitiriyor. İşte o zaman daha profesyonel, daha eğitimli politikacılar ortaya çıkar. Fakat korkarız o devir gelinceye kadar Derviş'in esamesi ortadan kalkmış olacak. Derviş'in yaptığı çalışmaların yeterli olmadığı IMF kaynağının gecikmesiyle açıkça ortaya çıktı. Türk Lirası her geçen gün daha da zayıflarken faizler tavana vurdu. Kurtuluş plânı fiyaskosu Bir ekonominin durumunu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkaran en önemli gösterge enflasyon rakamlarıdır. Eğer enflasyonda kalıcı bir iyileşme varsa o ülkenin insanları ümitle işlerine koşar, her gün daha iyi bir şeyler yapmak için çırpınır.. Tam aksi yaşanıyorsa, yani hergün fiyat etiketleri büyüyerek değişiyorsa, insanlar bir ay önce yaşadıklarına bir ay sonra sahip olamıyorsa çalışanlar öfkeyle işine gider, bu havayla yaptığından da hiçbir hayır gelmez. Geçen ay toptan eşya fiyatları yüzde 6.7 oranında arttı. Oysa Derviş kurtuluş planını açıkladığında ekonomi üçüncü çeyrekte büyümeye geçecek, enflasyon da aylık yüzde 2'ye inecek ve borçlanma faizleri de yüzde 60 seviyesine düşecekti. Bunların hiçbirisi olmadı, tersine büyüdü. Derviş balonu iyi ki çabuk söndü. Ayağımızı bundan sonra belki biraz daha sağlam yere basarız.