Dünyada güçler dengesinin Asya'ya kaymakta olduğu bir gerçek. ABD-AB serbest ticaret anlaşması Batı'nın buna verdiği cevap. ABD, global güç olarak, bir yandan dış politikasını Asya-Pasifik eksenine oturturken, diğer yandan Batı dünyasının birliğini sağlayarak yükselmekte olan Çin'i dengelemeyi amaçlıyor. Batı ülkeleri bu şekilde dünya ekonomisinde ağırlıklarını sürdürebilecek. Yani bir anlamda ekonomik NATO kuruluyor. Bu anlaşma 2008'den beri ABD ve Avrupa ekonomilerini sarsan ekonomik krizi aşmada önemli bir araç olacak. AB tahminlerine göre kapsamlı bir anlaşma gayrı safi milli hasılayı % 0,5 oranında artıracak. ABD-AB bölgesi dünya nüfusunun yüzde 10'una sahip biliyorsunuz. Dünyadaki üretimin yüzde 50'si ve dünya ticaretinin yüzde 30'u bu bölgeden yapılıyor. ABD ve AB arasında çok güçlü ekonomik ilişkiler var. Aralarındaki ticaret hacmi yıllık 613 milyar dolar civarında. Serbest ticaret ve yatırım anlaşması ile bu ilişkiler daha da derinleşecek. Güçlerini birleştiren ABD ve AB, global ekonomide kural koyucu aktör konumunda olmaya devam edecekler. Anlaşmanın AB'ye yılda 120 milyar, ABD'ye 95 milyar Euro ekonomik katkı yapması bekleniyor. ABD-AB serbest ticaret bölgesi oluşturma planı gümrük birliği nedeniyle Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor.
Türkiye 1996 yılından beri AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını işletiyor. Bu durum; malların hiçbir gümrük kısıtlaması olmaksızın Türkiye ve AB bölgesi arasında dolaşması anlamına geliyor. Bu anlaşmaya göre AB'nin, serbest ticaret anlaşması yaptığı ülkeler Gümrük Birliği kapsamındaki ülkelerle gümrüksüz şekilde ticaret yapabilecekler ama bunun tersi üçüncü ülkenin takdirine bırakılıyor. AB ve ABD arasındaki serbest ticaret anlaşması gerçekleşirse ABD malları, Türkiye'ye gümrüksüz şekilde girebilecek fakat Türk malları ABD'de gümrüğe tabii olacak. Bu durum Türkiye'deki firmaların rekabet gücünü azaltacak. Türkiye, AB'ye tam üye olmadığı hâlde Gümrük Birliği üyesi olan tek ülke. AB üyesi olmadığı için Gümrük Birliği'ne dair karar süreçlerinde bile söz hakkı yok. Bu tablodan tuhaf bir sonuç çıkıyor: AB birlik olarak bir ülkeyle bir serbest ticaret anlaşması imzalayınca Türkiye sürecin bir parçası olmadığı hâlde o ülkeye kendi pazarını AB ile aynı koşullarda açmak zorunda. Fakat o ülke kendi pazarını adı geçmediği için Türk mallarına açmıyor. Elbette bu Türkiye'nin dış ticaretini olumsuz etkiyor. Bu tür sonuçları aşmak içinse Türkiye'ye tek çıkış yolu var: Bir yolunu bulup o ülkelerle tek tek ayrı bir serbest ticaret anlaşması imzalamak.