Türkiye'nin ekonomik performansı hükümet üyeleri arasında görüş ayrılığına yol açtı. Başbakan Erdoğan bile faizlerin düşmesi gerektiğini açık bir dille ifade etti. Cari açık yılın ilk 7 ayında 15.7 milyar TL düştü, ama büyüme hızı %8.5'lardan %3'lere geriledi. Bütçedeki delik büyüyünce, zam furyası başladı. 2011'in son çeyreğinden başlayan faiz artırma operasyon 2012'nin ilk yarısı sonuna kadar devam etti. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, temmuzda ayağımızı frenden çektik, diyor, ama buna kendisi de inanmıyor. Zira araba yokuşta kaldı. Merkez Bankası, dünyadaki uygulamanın aksine neden büyüme yerine enflasyonu hedef seçti? Fiyatları kontrol altında tutacağım diye, motoru dağıttı. Şimdi toplamaya çalışıyor, faizleri aşağı çekiyor, ama nafile. Bu tablo ağzına kadar yüklü ağır bir vasıtanın yokuşun ortasında durdurulup yeniden yürümeye başlamasına benziyor. Hızı kesilince ne kadar gaza basarsanız basın, hareket tekerleklere çok sınırlı yansır. Aynen şimdi Türk ekonomisinde olduğu gibi. Siyaset için en önemli kriter büyümedir. Büyüme hızı düşünce ekonominin çarkları yavaş döner, kredi hacmi azalır, sonunda işsizlik artar, borçlar ödenemez hale gelir... Merkez Bankası, buz gibi kredi kuruluşlarının, uluslararası yatırım bankalarının birlikte hazırladığı tuzağa düştü. Avrupa ülkeleri borç yükü altında ezilirken, Türkiye'nin hızlı büyümesini engellemek için korkunç bir plan hazırladılar. Bunun için cari açık balonunu kullandılar. Sonunda istediklerini elde ettiler. Şimdi ağızları kulaklarında, ellerini ovuşturuyorlar. Biz de vitesten çıkan arabayı hızlandırmak için boyuna gaza basıyoruz. Biz bu cari açığı niye düşürdük? Kredi notumuz artsın, diye.. Arttı mı? Hayır.. Ne güzel ekonomi canlanmış, firmalar aldıkları borçları tıkır tıkır ödüyor, büyük bir tüketim harcaması vardı. Şimdi yerinde yeller esiyor... Size bir fıkra yazacağım. Gereken dersi yetkililer çıkarır diye düşünüyorum... Temel çok başarılı bir kaptanmış. Başarısı tüm denizciler tarafından bilinir ve takdir edilirmiş. Ancak bir huyu varmış, her sabah kamarasındaki bir sandığın kilidini dikkatle açar, içinden aldığı kâğıdı dikkatle okur ve hemen sandığı kilitlermiş. Kim sorarsa sorsun sandıkta ne olduğunu hiç kimseye söylemezmiş... Gel zaman git zaman bir gün Temel ölmüş. Tek mal varlığı sandığı olduğundan bütün akrabaları içinde çok büyük bir hazine bulunduğunu, ya da Temel'in her sabah okuduğu kâğıdın bir define haritası olduğunu düşünerek merakla sandığı açmışlar. Sandıkta yalnızca Temel'in her sabah dikkatle okuduğu kâğıt varmış ve şunlar yazıyormuş: "Sağ: Sancak, Sol: İskele."