Ekonomiyi büyüme potasında tutabilmek için, iki şart gelişmeden taviz vermemek gerekiyor. Birincisi Ekonomik istikrar, diğeri ihracata dayalı büyüme. Ekonomik istikrar fiyat istikrarına bağlı. Enflasyonla mücadele ederken, reel faizle nominal faiz arasındaki fark açılırsa, sıcak para ülkeye yoğun biçimde giriş yapıyor. Bu tablo Türk Lirasının aşırı değer kazanmasını sağlıyor. Ama ihracat değil tam tersi ithalata dayalı büyüme gerçekleşiyor. Oysa Merkez Bankası bankaların dövizdeki munzam karşılıklarını %12'ye çıkarıp, günlük alım ihalelerini 100 milyon dolar olarak belirlese TL'deki kayıplar artacak. Dolayısıyla ihracat yapmak avantajlı hale geleceği için üretim artacak, işsizlik azalacak. Daha fazla insan iş bulduğu için tüketimde ciddi artışlar görülecek. Yani işin özü çarkların dönmesi TL'nin değer kaybetmesine ama bunu istikrarlı şekilde sürdürmesine bağlı. Bununla birlikte ekonominin sağlıklı yapıya kavuşması için, yapısal reformlara ağırlık vermek gerekiyor. Net ihracattaki artış büyümeye pozitif katkı yapacak, cari açık yüzde 5'lerden %3'lere düşecek. Bu açık, doğrudan yabancı sermaye girişiyle rahatlıkla kapatılır. Evet ihracata destek sağlamak için, enerji, finansman ve iş gücü maliyetlerini düşürmek lazım. Enerjiyi özelleştirme ve vergi yüklerini azaltarak sağlayabilirsiniz. Enerji düşük kalırsa faizler otomotik olarak düşer. Biliyorsunuz Döviz kurlarındaki zayıflama ithalatı patlattığı için büyüme hızı güç kaybediyor. Önümüzdeki günlerde ya da haftalarda Merkez Bankası günlük döviz alımlarını miktarını arttırabilir.. Hatta rezervlerin artırılması açısından böyle bir hareketin çok faydalı olacağı kesin. Biraz karşılaştırıcı istatistiklere bakınca Türkiye'de rezervlerin oldukça düşük olduğunu görüyoruz. Örneğin, Türkiye'nin döviz rezervlerinin milli gelire oranı, Orta ve Doğu Avrupa, Rusya, Orta Doğu ve Güney Afrika'nın içinde olduğu bölgede en düşük seviyede (yüzde 11 civarı). Buna karşın, kısa vadeli dış borçların rezervlere oranı en yüksek olan ülkelerden (yüzde 75 civarında). Döviz rezervlerinin ithalatı karşılama oranı yaklaşık 6 ay ve yine oldukça düşük. Yani, bu açıdan bakılınca döviz alımlarının artırılmasında fayda var. Böylece Türk Lirası değer kaybedecek, kurlar yükselecek, böylece ihracat yapmak avantajlı hale gelecek. Şimdi bakın Merkez Bankası'nın bir önceki dönemde, yani Durmuş Yılmaz'ın göreve gelişinden önce izlenen kur politikası genel olarak başarılı olmuş ve enflasyonun düşürülmesinde önemli bir katkıda bulunmuştur. Aynı politika bugün de devam ediyor.