Haftanın en önemli gündem maddesi şüphesiz ünlü işadamı Üzeyir Garih'in öldürülmesi olacak. Alarko Holding'in varlığını sürdürmesi açısından hiçbir problem olmadığını İshak Alaton açıkladı. Ancak iş dünyası kapatılması çok zor ağır bir yara aldı. Garih Türk ekonomisinde bir semboldü. Yaşadığı hayatı 5 ciltlik "Deneyimlerim" isimli eseriyle geride paha biçilmez bir miras bıraktı. Yani boş gitmedi... Yakınlarına ve sevenlerine en derin taziyetlerimizi sunuyoruz. Döviz bir zaruret Enflasyona karşı tek silah olan dolar istenmeyen para birimi oldu. Ankara Ticaret Odası bir hareket başlattı: "Dolarlı hayata hayır, TL'ye itibar". Birdenbire çığ gibi büyüdü bu kampanya. Ülkenin dörtbir tarafındaki Sanayi ve Ticaret Odaları peşpeşe destek mesajları yayınladılar. Ünlü işadamı Sakıp Sabancı "Artık bütün sözleşmelerini TL üzerinden yapacağını" ilan etti. Diğer büyüklerin tavrı bu hafta netleşecek. Başbakan Ecevit de bu uygulamaya can simidi gibi sarıldı. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Kimse Dolar alıp satmazsa ekonomi gerçekten düzelir mi? Şu anda 1.5 milyon lirada oturan fiyat düşüşe geçer mi? Doların TL karşısındaki değeri bir sebep değil sonuç. Bir defa bunu iyice bilelim. Yüksek enflasyonla boğuşan ülkelerde döviz, aynı zamanda bir yatırım aracıdır. Kişilerin döviz harcama ihtiyacı olmasa bile parasal tasarruflarını dövize dönüştürmeleri bir zaruret olur. Spekülasyon kelimesi latincede "ileriye bakmak" anlamına "Spekülari"den gelir. Eğer vatandaş, dövizin yerli para cinsinden fiyatının hızla yükseleceği ve enflasyona karşı tek güvence olduğu tahmininde bulunurlarsa (ki bugün bu kural geçerlidir) paralarını dövize çevirirler. İşte bu spekülatif talep, artarak devam eder. Bunu da hiçbir kampanya engelleyemez. Zira bu uygulama bir sonuçtur. Döviz-enflasyon sarmalı Dövizdeki artış, enflasyonun hem sonucu hem de sebebidir. Aynen kedinin kuyruğunu kovalaması gibi, sebep-sonuç birbirini izler. Üstelik bu izleme gitgide yükselen bir düzeyde oluşur. Buna döviz-enflasyon sarmalı denir. Enflasyonu yavaşlatmak için döviz artışının da kontrol altında tutulması elzemdir. Ancak bu öyle lafla, kampanya ile değil, gerçek anlamda TL'ye değer kazandırmakla olur. TL nasıl değer kazanır? Üretim artışıyla. Üretim nasıl artar? Yatırımla.. Yatırım nasıl yapılır? Bankalardan kredi kullanılarak. Şimdi manzaraya iyi bakın.. Bankalar kredi vermiyor. Yani musluğu kapatıyor. Su akmayınca kap kacak nasıl dolacak, söyler misiniz? Enflasyon inişe geçmeden Dolar fiyatı düşmez. Enflasyonun tek bir ilacı var o da üretim... Önce piyasayı malla dolduracağız, ardından fiyatları kıracağız. Çok mal, fiyatı ucuzlatır, ihracatı patlatır. El'in parası taht'a oturdu Doları bırakalım deniliyor. Tamam bırakalım da TL'yi neyle tutalım. Şu anda uçurumdan yuvarlanıyor. Yani lira her gün mum gibi erirken ve onun bu erimesi karşısında hiçbir ciddi girişimde bulunulmazken, Doları nasıl bırakacağız. Tek kelime ile hayal. Tanka karşı su tabancası misali. Bu dikiş tutmaz. Sonuçta sadece kendimizi kandıracağız, o kadar. Ekonomik faaliyetin sürdürülebilmesi için "para" denilen alete ihtiyaç olduğu kesin. Evin parası yani TL iş görmez hale gelince, El'in parası yani döviz taht'a oturdu. Bu kadar basit. Ne dolar düşer, ne TL itibar kazanır. Faizler düşmüyor Sonbahar girerken bizi çok zor günler bekliyor. Bunu geçen haftaki yorumumuzda bildirmiştik. Her geçen gün işsizler ordusu büyüyor. Borsadaki şirketlerin 6 aylık bilançolarına bakın ne kadar zor durumda olduğumuzu anlayın. Zarar ilan edenlerin haddi hesabı yok. Meşhur uluslararası kredi derecelendirme şirketi, Türkiye ile ilgili olarak açıkladığı son raporunda "Faizler düşmezse notunuz yükselmez" diye kesin bir ifade kullandı. Faizler düşmüyor, zira ekonomiye kimse güvenmiyor. Güven olmayınca enflasyon düşmüyor. Böyle bir ortamda herkes kendisini garantiye alacak yola başvuruyor. Yani Dolar tutuyor. Borsa satışa hazır Borsa geçen haftanın son gününde sürpriz bir şekilde çıkışa geçti. Ne dolar fiyatı 1 milyon 400 bin liranın altına geldi, ne de bankalar kredileri açarak yatırımcıya fırsat tanıdı. Önceleri ekonomide çok olumlu gelişmeler, IMF kredisi, Dünya Bankası kredisi, iç borç takası, Hazine'nin başarılı ihaleleri... sonrasında borsa çıkışa geçeceği yerde tepesi üstü çakılmıştı. Şimdi ekonomi çok zor durumda. Şirketler zarar üstüne zarar açıklıyor. İşsizlik artıyor, üretim geriliyor. Kapasite kullanım oranı geriliyor. Ve bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen yükselişe geçiyor. Buradan çıkan tek bir sonuç var: Borsada oynayanlar ellerindeki hisse senetlerini bir şekilde değerlendirmek için endeksi zirveye çıkardı. Şimdi malları satıp çekilip bekleyecekler. Sattıkları senetler ölünce yeniden alacaklar. Borsa bilinen oyunu oynuyor. Bu arada oltaya takılanlar da yanıyor.