Tok, açın halinden ne anlar?

A -
A +

Haftanın gündemi rekor daralma olacak. Ekonomi en son 1994 yılının yine ikinci çeyreğinde yüzde 10.6 oranında ufalmıştı. 17 Ağustos depreminin yol açtığı küçülme ise 2000 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 7.4 oranında kalmıştı. 1999 yılının ilk çeyreğinde seçim öncesi belirsizlik ve istikrarsızlık ise yüzde 8.6'lık bir daralmaya yol açmıştı. Şimdi ise 2001'in ikinci çeyreğinde ekonomi yüzde 11.8 oranında küçüldü. Bu rakam, açık denizdeki bir geminin batıştan önce verdiği S.O.S'ten (save our soul= bizim canımızı kurtarın) imdat çığlığından başka bir anlam taşımıyor. Sulara gömülmekte olan Türk gemisini elinden tutup kim çıkaracak? Öncelikle devletin ta kendisi.. Birinci yapılacak iş, şu anda kilit vurulan kamu yatırımlarının kapısını açmak. Devletin yatırım yapması belki enflasyon canavarını oturduğu yerden ayağa kaldıracak. Ancak bu yolla, piyasalara canlılık geleceği kesin. Hiçbir hesap tutmadı Türkiye, ekonomik sele kapılmış gidiyor. Ve Ankara seyrediyor. Siyasiler zaman zaman kameraların karşısına geçip, "Yazık oldu" edebiyatı yaparak güya yaraya merhem oluyorlar. Hükümet "Ne yapayım elimdeki program belli, bu iş gittiği yere kadar gitsin" diyemez. "Denize düşen yılana sarılır" atasözü bugünler için söylenmiştir. İcraatın başındakiler eğer halkın isyan ederek sokaklara dökülmesini istemiyorlarsa (-ki o takdirde kendi oturdukları koltukları terketmek zorunda kalacaklardır) bu işe bir çözüm bulmak zorundadırlarrrr... Hükümet bu yıl için yüzde eksi 5 bir büyüme öngörüyordu. Dolar ise yılsonunda 1 milyon 200 bin lira olacaktı. Hiçbir hesap tutmadı. İlk uygulanan sabit kurlu program da yanlıştı, şimdiki de. Canlı cenaze olduk Bir ülkenin batışı, coğrafyadan silinmesiyle olmaz. Önce gemide küçük delikler açılır. Kapatılmazsa büyür. Su alan bölümlerin kapıları kapatılır, devreden çıkarılır. Gemi yan yatar. Yeni delikler açılır. Yine aynı işlem yapılırsa, sonunda gemi yavaş yavaş batar. Önce ekonomisi felç olur, onu devlet yapan müesseseleri teker teker kapanır, özel sektör diye birşey kalmaz, insanları sürünür.. Hayat seviyesi inanılmaz ölçüde düşer. İşsizlik artar, toplumsal patlama kapıya gelip dayanır. Emniyet diye birşey kalmaz. Karın doyurmak için herkes birbirinin malına göz diker. Tabir caizse bir lokma ekmeğe muhtaç hale gelinir. İşte Afrika ülkelerinin durumu. Devlet olarak varlıkları devam ediyor. Ama insanları canlı cenazeden farklı değil.. Böyle olmamız mı isteniyor? Günler hırsız-polisle geçiyor Hükümet etme, uzmanlık işidir. Kıvraklık ister, hüner ister, radikal karar alma yeteneği ister, fedakarlık ister. Ankara'dakilerin tuzu kuru. Sırtlarını devlete dayamışlar. Maaşları tıkır tıkır geliyor. Ekonomik krizden hiç nasip almadılar. Çarşı-pazar sıkıntısı görmediler. Makam arabalarından hiç inmediler. Hiç belediye otobüsüne binmediler. Bilet parası bulamayınca hiç yürümediler. Şimdi soruyoruz: "Tok açın halinden ne anlar?" Şu Ankara'nın haline bir bakın.. Yolsuzluğun bini bir para. Müsteşarlar tutuklanıyor. Bakanlar suçlanıyor. Hükümet sallanıyor. Sert açıklamalarla herkes birbirini suçluyor. Ondan sonra da kalkıp milletten fedakarlık isteniyor. Böyle bir ortamda işbaşındakilere nasıl "güven" duyulur, lütfen söyler misiniz? Her gün yeni bir çete ortaya çıkarılıyor. Her gün yeni bir soygun türü açıklanıyor. Her işi bıraktık, toplumsal çılgınlık içinde hırsız soyguncu, katil peşinde koşuyoruz. İstikrar programı çoktan rafa kalktı. Üretimi unuttuk, günlerimizi "hırsız-polis" hikayeleriyle geçiriyoruz. Bu durum daha çok işsizlik, daha büyük sosyal patlama riski demek değil de nedir? Yeni takas gündemde Şimdi bu gelişmelerden sonra haftanın beklentilerini yazalım. Bu ortamda nasıl beklenti olacaksa tabii.. Geçen hafta faiz ve dövizdeki düşüş de borsayı ateşlemeye yetmedi. Son yorumumuzda, endeksin yukarı hareketlenmesinin bir oyun olduğunu, spekülatörlerin ellerindeki malı iyi fiyattan satmak için piyasayı şişirdiklerini yazmıştık. Ne dediysek oldu. Olumlu gelişmeye rağmen, borsa inişe geçti. Zira yeterli kâra ulaşıldı. Bu hafta ise beklentiler olumsuz. Bir defa süper daralma rakamları piyasayı çok kötü etkileyecek. Bayındırlık Bakanlığı'ndaki yolsuzluklar şirketlerin performansını düşürecek. Bugün açıklanacak olan enflasyon rakamları var. O da tüketici fiyatlarında yüzde 3.5 aralığında çıkacak. Borsaya para girmiyor. Enflasyonda planlanan iniş sağlanamazsa, borçlanma maliyetlerinin düşürüleceği kanaati oluşmaz. Bize göre en büyük ölçü piyasanın canlanması. Ancak ekonomide yaşanmakta olan resesyon (durgunluk) bu yolu tıkıyor. Hazine'nin iç borçlanmada rahatlaması için yeni bir takas uygulaması gündeme gelebilir. Bu takdirde dövizdeki çıkış eğilimi kırılır. TL'ye itibar kazandırmak için yapılan büyük kampanyalara rağmen Ağustos ayında yine en fazla kazandıran yatırım aracı yüzde 7 ile Mark oldu. Bu hafta dolar yine 1 milyon 400 bin sınırında seyredecek gibi görünüyor. Zira iç açıcı hiçbir gelişme yok. Siyasi gerginlik bitecek mi? Bileşik faizler bütün çalışmalara rağmen hâlâ yüzde 80'lerin altına çekilemedi. Bir tek olumlu gelişme var o da özel bankaların başarıyla devam eden sendikasyonları. Yani uluslararası piyasalardan biraz olsun kredi buluyoruz. Merkez Bankası Eylül ayında yeniden faiz indirimine gidebilir. Şu anda en iyi yatırım aracı olarak devlet iç borçlanma senetleri görülüyor. Eğer faizlerin ineceğine dair bir kanaat oluşursa, bonolara talep gelir. 17 Eylül'de açılacak olan Millet Meclisi'nde öyle veya böyle siyasi bir gerginlik yaşanmazsa bono faizlerindeki iniş devam eder. Ancak bizim kanaatimize göre siyasetteki kavga bitmeyecek.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.