Bu sıralar moda olan yeni bir ürün var Dubai çikolatası. Çok pahalı fiyatlara büyük bir hevesle alınan çikolatanın içinde tahin Antep fıstığı ve kadayıf var.
Konya'nın Bozkır ilçesinin meşhur tahinini Gaziantep'in efsanevi fıstığını Diyarbakır'ın muhteşem kadayıfını birleştirip üzerine çikolata dökmüşler ve adını Dubai çikolatası yaparak her yerde satıyorlar.
İşte buna markalaşma ve ürünleştirme deniyor.
Bu hafta sonu MÜSİAD Kadın’ın düzenlediği uluslararası farkındalık zirvesinde sahnedeydim. MÜSİAD Kadın Başkanı Meryem İlbahar Hanımefendi’nin ve ekibinin çok büyük emekleri ve gayretleri var. Yönettiği panelde Aslı Elif Tanuğur Samancı Hanım, hikâyesini anlattı. On yıldan fazla bir süre önce oğlunun vücudunda çıkan kızarıklıklar ve yaralar üzerine gitmediği doktor kalmamış. Kendisi gıdada hile üzerine eğitim almış bir insan. Onlarca doktor gezdikten sonra bir doktor ona neden arı sütü propolis yedirmediğini sormuş. Aslı Elif Hanım da Türkiye'de bal üreticilerinin arı sütü ve propolis gibi katma değerli ürünler üretmediğini bunların Çin'den gelip Türkiye'de Türk malıymış gibi etiketlediğini ve bunların içinde de arı sütünün çok az miktarda olup geri kalanının zararlı birtakım maddeler içerdiğini söylemiş. Doktor da madem öyle neden sen üretmiyorsun diye sormuş ve böylece Aslı Elif Hanım’ın hikâyesi başlamış.
Aslı Elif Hanım bunu anlattığında ben hayretler içinde de şunu sordum kendisine: Yani diyorsunuz ki çocuğu hasta olan ve ona çok yüksek meblağlar ödeyip arı sütü propolis alan birçok anne baba bir umudun peşine düşüp onca para harcadığı hâlde çocuğuna fayda değil zarar veren bir gıda alıyor öyle mi?
Öyle bir zamana denk geldik ki çocuklarımıza sevdiklerimize yedirdiğimiz ve faydalı bir şeyler olduğunu zannettiğimiz yiyeceklerin içeceklerin içinde faydadan çok zarar var.
Öyle bir zamana denk geldik ki yemek yediğimiz restoranlarda kullanılan etlerin içinde envaiçeşit yenmesi helal olmayan madde var.
Öyle bir zamana denk geldik ki anneler çocuklarına doğurduktan sonra daha o cennet kokularını içlerine çekmeden çocukları sadece para için yoğun bakıma alınıyor, üstüne bir de 140.000 TL için ameliyat olması gerekiyor deniyor.
Yenidoğan ünitesinde yeni doğmuş olan savunmasız çaresiz bebekler karşılarında çok iyi eğitimli çok kötü niyetli para için her şeyi yapabilecek sinsi sahtekâr ve katil insanlar buluyor.
Anne ve babalar kapının dışında içeride öldürülmekte olan bebekleri için gözyaşı döküyor.
Yetmiyor bir de üstüne kendilerinden şüphelenen annelere “Çocuğumun ölümünden ben sorumluyum” yazan kâğıtlar imzalatılıyor.
Elbette Türkiye'nin büyük çoğunluğu bu tip insanlar değil. Elbette sabah kuşağında Müge Anlı'da gördüğümüz aileler bu ülkenin gerçeklerini yansıtmıyor tamamıyla.
Ama insanoğlunun ne kadar dokunulmazlığı, ne kadar kutsalı varsa hepsine dokunuldu.
Yemeğe, içmeye, ekmeğe, suya, ilaca, ameliyata, tedaviye hile bulaştı para bulaştı.
Biz iyi şeylere iyiliklere motor kötülüklere fren olmaya devam etmek zorundayız. Kötü niyetli insanları eleştirip ama bunun yanında da iyileri iyilikleri yaygınlaştırmaya duyurmaya devam etmek zorundayız.
Ama en önemlisi dostlarım etki alanımızda kim varsa eşimiz, çocuğumuz, torunumuz, komşularımız, akrabalarımız, bizi dinleyen insanlar, bizi sevip sayanlar takip edenler, değer verenler önce onlardan başlamak suretiyle erişebildiğimiz herkesi kurtarmak zorundayız. Bilinçlendirmek ve onları kötülüklerden korumak durumundayız.
Hepimizin malumudur bilindik bir hikâyedir yaşlı adam deniz kenarında bulduğu deniz yıldızlarının kumsala vurmuş olanlarını denize fırlatmaktadır tek tek. Genç birisi yaklaşır “Hey amca görmüyor musun sahilde on binlercesi, milyonlarcası var hepsini böyle tek tek ellerinle atabileceğini düşünüyor musun” diye sorar ve ekler “Ne önemi var bu yaptığının?”
Yaşlı adam elindeki deniz yıldızını adama gösterip sonra denize fırlatır ve der ki “Benim için değil ama onun için önemliydi.”
Eğer her gün tanıdık ya da tanımadık birkaç tane gençle konuşmuyorsak birkaç gencin birkaç çocuğa gülümsemiyorsak, birkaç yaşlının hayır duasını almıyorsak, yüzlerini güldürmüyorsak o zaman bizim sorumlu olduğumuz deniz yıldızlarını denize atmıyoruz demektir.
Onlar için önemli ama bizim için de çok önemli.
Devlet nedir?Devlet,kötülükleri engelleyen bir mefhumdur.Devlet, vatandaşını güven altında tutar.Vatandaş güvenle alışveriş yapar,hastaneye gider,otobüse biner,kafaya taş düşmeden,biri pıçaklamadan,nereden geldiği belli olmayan kurşun yemeden,köpek ısırmadan,çarpılmadan gezer.Çünkü devlet "vardır".
Resulullah sav cahiliyye dönemini yani şirk küfür batikliginda insanların Allah'a ait vasıfları kendilerine başkalarına kurumlara vermelerini la ilahe illallah la bitirip yalnız Allah'a kulluga çağırmak kula kulluk olan Osmanlı sonrası İslam dünyasında ki emperyalist sistemlerin