Dünyanın yaşayan en büyük tenis efsanelerinden biri olan Roger Federer 41 yaşında tenisi bıraktı. Diğer bir büyük efsane Rafael Nadal ise, Federer’in final maçında gözyaşlarını tutamadı.
Bu da hâliyle dünya kamuoyuna ilginç bir fotoğraf karesi olarak düştü. Herkesi de şaşırttı.
Ne bekleniyordu bilemiyorum, muhtemelen kafalarda hâlâ o eski rekabet algısı var, hani o savaşan, birbirine düşman olan rakipler.
Birbirinin evinde dart tahtasına rakibinin resmini asmış ya da kum çuvalına rakibinin yüzünün fotoğrafını koymuş, onu gördükçe dişlerini sıkan rakipler.
Artık öyle bir dünya yok ki? O eski rekabet kültürüne sahip olan insanların da zaten Federer gibi, Nadal gibi başarılı olma imkânı yok.
Eminim ki her maçlarından sonra Nadal ve Federer telefonda maçı tartışıyordu. Ben eminim ki birbiriyle görüşüp birbirlerini eleştirerek “Şunu daha iyi yapmalısın” diyorlardı. Yoksa bugün zirvede olamazlardı.
Dünya artık çok başka bir kafada, Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın Hasip ile Nasip filmindeki gibi birbirine düşman olanların artık yükselme şansı yok. Böyleleri yok mu? Elbette var ama birbirlerini ancak aşağı çeker dururlar.
Bir diğer yandan biz insanları meslekleriyle aşırı şekilde bağdaştırıyoruz, bazen de insanlar kendilerine bu hatayı yapıyor.
Girift ilişkiler
40 yıllık iki dost. Çok iyi dostlar. Çocukluk arkadaşları.
Gençlikleri beraber, okulları beraber, bir tek askerde farklı yere düşmüşler, ona rağmen askerliği bile aynı dönem yapmışlar.
Meslekleri ayrı ama iş yerleri hep yan yana olmuş.
Çocukları arkadaş.
İşler iyi gidince bir arsa alıyorlar ortak. İkiz villa, kapıları birbirine bakıyor. Bahçesi bir.
Yatırım yapıyorlar, hep ortaklar yatırımlarda. “Şurada arsa varmış, yarısı senden, yarısı benden”. Tüm tapular ortak.
Tabii saymadığın onlarca şey, tatiller ortak, seyahatler ortak, hac-umre ortak.
Yetmiyormuş gibi, çocuklar büyüyünce birinin oğluyla diğerinin kızı evleniyor.
Torun ortak…
Derken şeytan devreye giriyor, fitnelik doğuyor arada.
2 yıldır küslük ve kavga.
“Ne cenazene, ne cenazeme”,
“Şeytan görsün yüzünü”ler havada uçuşuyor.
Torun bile barıştıramıyor. Doğum günü partisinde sabah annenin babası, akşam babanın babasıyla.
Girift ilişki denince biz Türklerin eline hiç kimse su dökemez.
Karmaşıklaştırmakta üstümüze yok. Birini sevdiysek onunla öyle bir ilişkiler yumağı kuruyoruz ki, sonra en ufak bir sorunda çözmek neredeyse imkânsız oluyor.
Bir iletişim kazası
Yakın zamanda Enes Batur’un bir videosuna Sertaç Güngör kardeşimiz bir isyan videosu çekmiş. Videoda aslında Enes Batur videolarının ve mesajının tehlikesine ailelerin dikkatini çekmek gibi iyi bir niyeti var ama farkında olmadan övüyor.
Misal; “Bu herifi Türkiye’de bütün çocuklar tanıyor, aylık 100 milyon izlenmesi var, yani herif bir ayda bizim ülke nüfusundan fazla izleniyor”.
İletişimde bir cümleyi dikkatli kurmazsanız o sizin aleyhinize çalışır, bu cümleyi kurduğunuzda Enes Batur’u izlemeyen çocukların bile “Dur yahu bakayım ne varmış bu kadar izlenecek” dedirtirsiniz. Üstelik bu iyi niyetli videoyu Türkiye Diyanet Vakfı hesabı da paylaştı. Yani Türkiye Diyanet Vakfını takip eden çocuklara Enes Batur reklamı yapılmış oldu.
Kaldı ki orada olmayan birinden bahsederken sürekli suratınızı ekşiterek “Bu herif, şu herif” diyerek bahsederseniz insanların gözünde o kişiyi mağdur pozisyonuna sokmuş, kendiniz ise despot ve kavgacı bir profil çizmiş olursunuz.
İyi şeyler yapmaya çalışan insanların, belli misyonları temsil etme iddiasındaki kişilerin bir mesaj verirken çok daha dikkatli olması gerekir. Çünkü yapacağınız hata size yazmaz, sizin temsil ettiğiniz idealin, ideolojinin tümüne yazar.
Bu hafta e-Ticaret haftası
Geçen hafta yazmıştım. Bu hafta 28-29-30 Eylül’de İstanbul WOW Hotel’de 9. WORLDEF 2022 e-Ticaret Zirvesi var, ben üç gün boyunca orada olacağım. Hem Desnet olarak standımız var, hem de iki ayrı konuşmam olacak. E-Ticaret’e meraklı olan dostlar, yolunuz düşerse beklerim.