Oldukça enteresan bir hafta geçirdik doğrusu. Hani bazen bir rüya görürsünüz ve uyandığınızda “Ne saçma bir rüyaydı” dersiniz, işte biraz öyle. Geçen hafta pazar günkü yazımda size deseydim ki “Bu hafta BİM’in İcra Kurulu Üyesi çıkıp aşırı derecede siyasi bir konuşma yapacak”, inanır mıydınız? Ben bile inanmazdım.
Önce şunu belirtelim. Enflasyon için, fiyatlardaki artış için bir sebep aranacaksa bu sebebi market raflarında aramak yanlış. Pandeminin başından beri yerinde olmak istemeyeceğim ilk kişi Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca ise ikincisi de bu dev marketlerin yöneticileri. Çünkü zaman zaman yoklayan tedarik krizini yönetmesi gereken onlar. Fiyatları doğru yerlerde tutmaları gereken, hem çalışanını, hem yatırımcısını, hem de müşterisini korumaya çalışırken bu dengeyi kurmakta zorlanan onlar.
Pandemiden beri süregelen bir tartışmanın içinde market zincirleri. Tüm tepkilerin paratoneri onlar oldu. Bir açıdan kalkan görevi gördüler hükûmet için. Ama bu iş böyledir, herkes zamlarla ilgili en büyük isyanı parayı uzattığı kişiye gösterir psikolojik olarak. Marketler de parayı uzattığımız kasiyer olmanın yükünü çektiler, çekiyorlar.
Geçen hafta içinde, hayatında bir insan istihdam edip de üç ay üst üste maaşını ödememiş, ticaret nedir bilmeyen yazar-çizer arkadaşlardan şöyle öneriler okudum. “Büyük market zincirlerini boykot edelim”.
Çok sevdiğimden, koruyup kollamak istediğimden değil ama hakkaniyetli olalım. Dört büyük marketin istihdam ettiği insan sayısı 200.000, dört kişilik aileleri olduğunu düşünürsek 1 milyon kişinin evine bu marketlerin parası giriyor.
Dolaylı çalışanları düşünürsek, yani bu marketlere tedarik yapan, bu marketlere ambalaj, poşet, karton vs. üreten, bu marketlerin lojistiğini yapan şoförünü düşünürsek toplamda 5 milyon insanın ekmek yediği bir ekosistem.
Öyle, kahvenizi yudumlayıp bir yandan Müge Anlı’ya bakarken “Boykot edelim” diye Tweet atarken iki defa düşüneceksiniz. Bu 5 milyon insanın onda, yüzde, binde değil, on binde birini istihdam edecek bir tesis kurun, sonra atıp tutun.
Beni artık tanıyorsunuz dostlar, ticaretin içinden, merkezinden konuşuyorum. Şunu bilelim, bu marketler tüketici enflasyonunu tetikleyen değil bastıran, yavaşlatan unsurlar. 200 bin çalışanla istihdama yaptığı katkıyı tümüyle kenara bırakıyorum, fiyat belirlemeyi, borsaya açık ve ne kazandığını görebildiğimiz, devletin en kolay denetleyebildiği bu market zincirlerinden alıp tümüyle kendi inisiyatifiyle belirleyen yerel esnafa bırakırsak o zaman görürüz tüketici enflasyonunu. İyi esnafımız candır, tenzih ediyorum.
Ayrıca bu marketler üreticilerle masaya çok güçlü oturuyorlar. Hepimizin adına yapıyorlar pazarlığı. Gerek büyük üreticilere, gerekse küçük üreticilere karşı hem birbirleriyle rekabet edecek hem de fiyatı belli bir limitte tutacak şekilde fiyatları bastırıyorlar. Yani kazandıkları yüzde 3-4’ler yaptıkları pazarlıkların ve aldıkları indirimlerin yanında devede kulak.
Ha, üreticiler ve tedarikçiler için pek de iyi bir durum değil bu, esas ezilen onlar bu pazarlıklar sırasında. Ama onlar da sürümü buradan yapıp, internetten ya da küçük marketlerdeki satışlarından kâr ediyorlar, edecekler.
Bir de kimileri üç harfliler deyip küçümsese de bunlar bir ekip, bir grup filan değil, kana kan dişe diş rakipler. Kendi aralarında yaptıkları rekabet de tüketici olarak bize yansıyor.
Diyebilirsiniz ki aralarında anlaşıp fiyatları belli bir seviyenin üstünde tutmak için tröst oluşturuyorlar. Peki madem öyle Ticaret Bakanlığı ne güne duruyor? Neden bu tröstü ispatlayıp Rekabet Kanunu’na muhalefetten cezasını kesmiyor? Ya da madem tröst oluşturup fiyatları yukarıda tutuyorlar, o zaman daha küçük marketler, mahalledeki bakkal ya da yakın geçmişte kurtarıcı olarak ortaya çıkarılan Tanzim Satış Mağazaları neden ortaya çıkıp bu tröstü pahalı bırakacak fiyatlarla satış yapmıyor?
Ama! Bütün bu haklılık payları Galip Aykaç’ın konuşmasındaki tuhaf sertliği, siyasetçi üslubunu, gereksiz ithamları haklı çıkarmıyor. Tacir, doğruyu söylerken, kendini savunurken siyasetçi üslubuna girmez. Siyasetçiye cevap veriyorsa bile. Muhtemelen bu planlı ve “Artık bizi yastık niyetine kullanmayın” mesajı verme amaçlı bir sertlikti. Ama bence bir iş insanına yakışmadı. Zaten Sayın Aykaç’ın ağzına da yakışmadı, “Müsveddeleri” diyemedi mesela, troller diyemedi, bunlara dili dönmedi. Alışmamış ki adam bu laflara. Keşke hiç bu üslubu seçmeseydi.
İş insanı, çıkar gerçekleri söyler ve iner. Siyasetçiye cevap yetiştirmez. Gazeteci paylamaz. Haklıyken kendini haksız duruma düşürecek bu sertliğe gerek yoktu kanaatindeyim.