Bu satırları size Erzincan semalarından, 10.200 metreden yazıyorum. Iğdır’da geçirdiğimiz iki günün ardından İstanbul’a dönüş yolundayız.
Gaziantep Üniversitesinden tanıdığımız Doç. Dr. Ahmet Tan Hoca Iğdır Üniversitesine geçmiş. Burada da rahat duramamış ve gençleri örgütleyip hemen bir girişimcilik kulübü kurmuşlar. Daha bir ay olmuş, ilk etkinliğe de bizi çağırdı.
Ben daha 3-4 yaşlarındayken Iğdır’ın Aralık ve Kars’ın Kağızman ilçelerinde bir süre kalmışız, hayal meyal hatırlıyorum. Babama dedim ki gel beraber gidelim. Babam Anadolu’nun her şehrini sever, ama o şehir Erzincan’a ne kadar yaklaşırsa o şehre sevgisi de o kadar artar. Hemen kabul etti davetimi, beraber bir seyahat daha yapıp anılarımıza bir yenisini daha ekledik.
Iğdır’a gideceğimi duyurduğum andan itibaren bir tuhaf mırıldanmalar silsilesine maruz kaldım. Iğdır’da ne işim varmış, Iğdır’a bir insan neden gidermiş. Tuhaf bir kafa yapısı. İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den bakıp geri kalan tüm şehirleri küçük görmek. Hastalıklı bir ruh hâli.Beyrut’a, Kazablanka’ya Tahran’a gel desen koşar, sorsan “Aa oralar çok bohem, mistik, gizemli”. Yahu oralar gizemli, mistik de benim Iğdır’ım, Kars’ım plastik mi? Nedir bu sizin kendi memleketinizi sevmeyişiniz böyle.
Nerelisin diyorsun, “Vanlıyım” diyor ama “Çocukluğumdan beri İstanbulluyum” diye ekliyor. Ya Vanlı olmaktan güzel şey mi var gururla söylesene, Vanlıyım desene?
Ağrı’ya gidiyorum desen “hayırdır ne için” diyor. Cenaze var filan diye bekliyor çünkü kafasında öyle kodlamış, Ağrı’ya sadece cenaze için, mecbur kalındığında gidilir diye inanmış. Siz hiç Paris’e gidene “hayırdır” diyeni duydunuz mu? Çünkü Paris’e gidilir, ama Ağrı’ya Doğubeyazıt’a gitmek zorunda kalınır. Böyle bir kafa işte. Şifa versin Rabbim.Hep olumsuzu konuşmayalım; Kars lobisi Kars’ı sevdirdi mesela, oraya Doğu Ekspresi’yle seyahat etmek çok moda oldu. Kars kazı yemek çok güzel pazarlandı. Kars kaşarı tekrar tanındı. Ne güzel şeyler bunlar.
Hep söylüyoruz, şu ilimizin çok büyük potansiyeli var diye. Biz bu kafayla baktığımız müddetçe hep böyle kalmaya devam edecek, 100 yıl sonra da Anadolu’nun potansiyeli çok denecek.
Iğdır’da çok güzel bir hava, mahcup ve mahzun al yanaklı Iğdır çocukları, çok güzel ve samimi bir üniversite, tertemiz bir yerel esnaf bizi karşıladı.
Yemek yediğimiz yerde Ahmet Tan Hoca şöyle dedi: “Biz bu yemeği bitirip hesabı ödemeden çıksak arkamızdan gelmezler, demek ki parası yok mahcup etmeyelim derler”. Doğru mu değil mi deneyemedik tabii misafir olduğumuz için.
Üniversitede rektörü ziyaret ettik, genelde de rektörlere mesafeliyim. Çok siyasileştiklerini düşünürüm. Ama Rektör Prof. Dr. Mehmet Hakkı Alma Hoca, konuşurken daha ikinci cümlesinde bilim konuşmaya başlayan bir hoca. Japonya’da eğitim almış, bölgenin çocuğu olarak kendi bölgesinin üniversitesinin başına geçmiş. Ankara’da bir programa mı gitti diyelim, program biter bitmez Iğdır’a dönüyormuş. Birçok şehrimizde yöneticiler fırsat kollar İstanbul’a, Ankara’ya “kaçmaya”. Çok az oturduk ama çok sevdim rektör hocayı. Kendisi gibi ekibi de çok değerli, ODTÜ ve benzeri iyi okullardan çıkmış çok iyi bir ekibi var.
Bir parantez açayım, yine yörenin çocuğu Prof. Çetin Kaya Koç Hoca var. Amerika’da kriptoloji biliminin en önemli bilim insanlarından. Kendisi de Iğdır Üniversitesine transfer olmuş ABD’deki kariyeriyle eş zamanlı olarak. Bir ayağı Santa Barbara’da bir ayağı Iğdır’da.Bunu hepimiz sağlayabiliriz. Doğduğunuz şehirde yaşamak zorunda değiliz ama doğduğunuz şehirde bir bağımız, bir ayağımız olmalı. Emeğimiz olmalı, imkânımız varsa yatırımımız olmalı. Bu hayır, hasenat değil vefa borcunun geri ödemesi!..
Hayat geçip gidiyor dostlar, tabutun içinde olmasın memleketimize dönmemiz.
Iğdır’a dönüş yolunda bir de slogan buldum. Iğdır, ötesi yok! Biliyorsunuz Iğdır Türkiye’nin doğudaki sınır kapısı. Nahçivan, Ermenistan, Azerbaycan’a açılıyor. Ama Iğdır bizim şehrimiz, bizim memleketimiz. Binin uçağa gelin, birkaç gün gezin buralarda, gitmediğimiz yer bizim sayılmaz, unutmayın. Oranın insanına da kendini unutulmuş, gözden ve gönülden uzak hissettirmeyelim.
Yolculukta ve konferansta beraber olduğumuz çok eski dostum, arkadaşım Boğaziçi ve New York Üniversitesi hocası Oğuzhan Aygören’e de çok teşekkür ediyorum. New York’tan kısa bir tatil için geldiği İstanbul’dan 2,5 yaşındaki oğlu Ali’yi bırakıp Iğdır’a gelip gençlere moral ve motivasyon verdi.
Bizi ağırlayan Doç. Ahmet Tan Hoca’ya ve pırıl pırıl genç ekibine tek tek teşekkürler. Yeniden görüşmek üzere sevgili Iğdır, arayı çok açmayalım.