Bu yazıyı yazıp yazmamakta kararsız kaldım. Birçok okurumla, abilerim ve ablalarımla sürekli olarak ya telefonda konuşuyoruz, ya mesajlaşıyoruz. Hepinizin bildiği bazı gerçekler olacak bu yazıda. Bildiğimiz ama kabullenmekte zorlandığımız gerçekler.
Yıllar önce değer verdiğim, genç yaşta çok önemli siyasi görevler almış bir abim şöyle demişti: “Yokluğun imtihanını verdik, varlığın imtihanını vermekte zorlanıyoruz”.
Maalesef abi, sen bu sözü söyleyeli 7-8 sene oluyor. Maalesef varlığın imtihanını kaybettik.
Geçtiğimiz günlerde bir gazeteci arkadaş Filistin’e destek etkinliğinde şöyle diyor: “İsrail sabrımızı zorluyor, böyle giderse öfkemiz patlatacak”.
Patlayınca ne olacak diye düşündüm. Daha çok Tweet atacaklar, daha çok YouTube yayınları, daha çok belediye konferansları.
Yani ben bu videoyu izleyen bir Filistinli olsam derdim ki “İşte Türk kardeşlerimiz sonunda çıkıp geliyor galiba, öfkeleri patlamak üzereymiş”.
Şimdi çıkıp bu üst perdeden yazıp çizen, YouTube videoları çeken arkadaşlarımıza dese ki birisi “Gazze’ye girecek bir yol bulduk ve sivil mücahitler götürüyoruz, sen de gelir misin?”
Size soruyorum kaçı gelir? Elinizi vicdanınıza koyun, kaçımız gideriz?
“Filistin’de yaşanan zulüm beni çok etkiledi, aklımdan çıkaramıyorum” diyordu dün bir etkinlikte bir ünlü şahsiyet, bir yandan da krem çikolataya ekmeğini bandırırken. Yahu bu acı bu kadar basit mi? Bu acıyı duymayabiliriz, Allah’ın nasibidir bu, imanımızla, vicdanımızla ilgilidir, sorgulayamayız nasip olmayanı. Ama en büyük acıyı ben duyuyorum diyerek modern tabiriyle duyar kasmak da en başta Filistinli çocuklara, annelere ayıp.
Biz varlığın imtihanını verememiş, üstelik de verememiş olduğunun da farkına varamamış bir milletiz. Bu yüzdendir ki çözümü, çıkış yolunu hep bir sihirbazlıkta, hep bir hokus pokusta arıyoruz.
Medyada ve siyasette gördüğüm, yakından tanıdığım insanları gördükçe siz değerli okurlarıma haykırmak istiyorum. Bu insanlar bizlerin başına kanaat önderi, ilimizin temsilcisi olarak dikildiği sürece, biz de “ne münasebet kardeşim, bu kim ben bu kişiyi tanımıyorum” demediğimiz sürece hiçbir şey daha iyiye gitmez.
Medyada her gün her yayında kavga ettiği karşı tarafın gazetecilerini ekranda izliyorsunuz, “helal olsun be bizi nasıl da savundu” diyorsunuz, ama sonrasını bilmiyorsunuz, yayın sonrası hep beraber gittikleri çorbacıdaki sohbetleri görmüyorsunuz.
Aynı şey meclis için de geçerli. Aslan vekilim kükredi diyorsunuz meclis televizyonundan izleyip. Ama meclis bahçesindeki, lokantalarındaki dostluklarını görmüyorsunuz.
Ben polemikçi bir yazar hiç olmadım, ama en büyük kavgaların tarafları olan birbirinin tam zıtı olan siyasi partilerin en önde gelen adamlarının hangi inşaat projelerinde ortak olduklarını biliyorum. “Sen büyükşehiri bağla, büyükşehir sizde, ben ilçeyi bağlayayım, ilçe bizde” diye kurulan ortaklıklar.
Sevgili milletim gözünüzün içine baka baka yapıyorlar bunları. Hâlinize gülüyorlar.
Daha çocuk yaşlardaydım. Herhâlde 14-15. Çok fanatik Galatasaraylıydım. O zamanlar Avea var ve üç büyüklerin sponsoru. Bir bilişim fuarında Avea standında futbolcuların geleceğini duyup o standa yöneldim. Kalabalık, insan seli. Standa yaklaşmak namümkün. Derken kafamı kaldırdım. Standın ikinci katında VIP alanı yapmışlar. Bizim gibi enayiler aşağıda üst üste iç içe geçmiş hâldeyken bu enayilerin aldığı bilet ve formalarla zengin olan futbolcular ve işlerini büyüten kulüp yöneticisi iş adamları üst kattaydı.
Görmeniz lazımdı gördüğüm manzarayı. O her gün birbirine ağza alınmayacak hakaretlerde bulunan Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın başkan veya başkan yardımcıları ayakta. Hepsi sırayla birbirine sarılıyor. Ama nasıl sarılma. Bayram sabahı ev ahalisiyle bayramlaşırken öyle sarılmazsınız. O yaşta beynimden vurulmuşa döndüm. O tepedeki yönetici bize dönse ve eliyle biraz öteyi işaret edip “Şu grup Fenerbahçeliler ve Galatasaray’ımıza küfretmişler” dese ortalığın savaş alanına dönmesi an meselesi.
O görüntüyü görünce çektim kendimi o kalabalıktan uzaklaştım. O gün değişti futbola bakışım. Zaman geçti, medyaya girdim, medyadaki insanların vasatlığını gördüm, medyadan soğudum. Siyaseti gördüm, siyasetçilerden soğudum.
Velhasıl güzel ülkem, biz kendimizi düzelteceğiz, bu bozulmuşluğun içinde kimseden bizi kurtarmasını beklemeden, biz memleketimizi düzlüğe çıkaracağız.
Allah’a emanet olunuz.
İrtibatı koparmayalım.
Rabbim razı olsun kardeşim yüreğine sağlık
Yüreğine sağlık abi sadece teşekkür etmek istiyorum
Yüreğinize sağlık Ömer abicim ancak böyle güzel anlatılabilirdi
Sayın yazar, çok güzel bir yazı olmuş. Çok beğendim. İnsanlar arasındaki sınıf farkını ve üst tabakanın halkı nasıl, hangi vasıtalarla uyutup, uyuşturup sömürdüğünü çok güzel açıklamışsınız. Toplumdaki hastalığa doğru bir teşhis ve güzel bir reçete, kendimizi düzelteceğiz. Dosdoğru olacağız.
Yazı çok güzel olmuş güzel meselelere temas etmişsiniz tebrik ederim ama