Babamla birlikte SAHA EXPO’ya gittik. Tam adı SAHA EXPO 2024 Uluslararası Savunma, Havacılık ve Uzay Sanayi Fuarı.
Saatlerce gezdik, saatlerce kaldık ama ertesi gün sabah uyandığımda içimden bir ses “Haydi SAHA EXPO’ya tekrar gideyim” dedi. Saatler geçti, yeniden aynı his.
Bazen bazı yerlere gitmek istersiniz. Bazı yerlerde ise olmak istersiniz. Gitmek istediğiniz yerlere gittikten bir süre sonra dönmek de istersiniz. Ama olmak istediğiniz yerlerden dönmek istemezsiniz.
SAHA EXPO’da neden bu kadar olmak istedim? Oradaki ihtişamlı silahlardan, tanklardan, teknoloji şirketlerinden, havacılığın vardığı yerden dolayı mı? Hepsi biraz vardı ama hayır cevap bunlar değil.
Kitap fuarlarının maksadı kitap satmak değildir özünde, kitap seven insanların birlikte vakit geçirmesi, aynı havayı teneffüs etmesi, geçerken birbirlerine gülümsemesi, başla, gözle selam vermesidir.
Mesela yazımı bitirince bu sefer oğlumu alıp gideceğim. O da yaşıtlarını görsün, babası gibi babaları, babasının oğlu gibi oğullarını görsün.
Biz çok güzel bir memleketiz. Kötülükleri haberlerde her gün bangır bangır haykırdıklarına bakmayın. Öğlen kuşağı kadın programlarındaki rezaletlere bakıp “bizim millet bozuldu” diye aldanmayın.
MÜSİAD Kadın etkinliğini anlatmıştım. Oradaki bir panelistimiz Merve Canpolat kardeşim Malatya’da depremi yaşadıktan sonra kendilerine devletin en tepesinden başlayıp Türkiye’nin dört bir yanına gelen yardımlardan, desteklerden bahsetti. Daha önce kendisinden ödül aldığı Emine Erdoğan Hanımefendi depremden hemen sonra kendisini özel kalemine aratmış, ne gerekiyorsa biz buradayız demişler, bunu gözyaşlarıyla anlattı.
Bizim şirkete bir genç geldi. Yanında da genç bir hanımefendiyle. Çorap firması kurmuş. El terminalleri arızalanmış. Yeni cihaza ihtiyaç duymuşlar. Cihaz denemeye geldi. Bizim bir modelimizi de çok beğendi. Dört tane de alacak.
“Abi ben bunları pazartesi günü gelip alayım” dedi. “Neden” dedim, çünkü işlerinin aksadığını söylemişti.
“Ödemem pazartesi günü gelecek, o gün alırım” dediğinde burkuldum. Toplam ödeyeceği rakam 140 bin lira. Az para değil. Ama karşımda gencecik bir müteşebbis. Benim rafta duran cihazlara ihtiyacı var.
“Ne münasebet Furkan al götür cihazları, parasını havale yaparsın, ta Beylikdüzü’nden bir daha gelme” dedim.
Buna ya inanmayacak çoğu insan, ya da saf olduğumu düşünecek. Doğrusu ikincisi. Ben bu gibi durumlarda “Para yoksa kusura bakma, olunca gelirsin” diyemiyorum. Beceremiyorum. Onu demekle o kişiyi bir mahzene atıp para gelinceye kadar rehin tutmak aynı şeymiş gibi geliyor bana.
“Peki bir kâğıt filan imzalatmayacak mısınız?” diye sordu şaşırarak. “Yok al götür” dedik. Elimizde sadece ismi, (soy ismi de yok) bir de cep numarası. Aldı götürdü Furkan cihazları. Telefon numarası vardı diyorum ama onu da kontrol bile etmemiştik. Yanlış da olabilirdi. Doğru çıktı. Gününde, saatinde gencecik bir çocuk 140 bin TL’yi gönderdi.
Son 10 yılda belki bin kez bunun gibi durumlarda karşımdakine güvendim. Sadece bir kez yanıldım. O yanıltan da gencecik bir çocuktu, bir şekilde babasının telefon numarasını bulup aradım “Abi cihaz hediyem olsun ama oğlunla konuş, bunu alışkanlık hâline getirirse yarın bir gün helal yoldan vazgeçer, ağız tadınız kaçar” dedim. Ertesi gün özür diledi genç, cihazı da geri gönderdi.
Bu güven konusunu anlatınca insanlar çoğunlukla abarttığımı düşünüyor. İşin sırrı peşinen güvenmekte. Yanlış yapma, alıp kaçma, bir daha geri getirmeme ihtimali olan kişi bile “Ben sana güveniyorum” dediğinizde “Adam şartsız güvendi. Elinde hiçbir koz olmamasına rağmen bana güven duydu” diyor. Yanlış yapacaksa da yapmıyor.
Not: YouTube’da Esnaf isimli bir kanaldan gelip güzel bir röportaj yaptılar. “Ömer kardeşimi hep okuyorum, biraz da izleyeyim” derseniz YouTube’a girip “Esnaf Ömer Ekinci” yazıp izleyebilirsiniz.
Allahüteala razı olsun Rabbim sizi ve sevdiklerinizi iki cihanda mesut ve bahtiyar etsin inşallah Milletimizin en çok ihtiyacı olan şey sevgi ve güven Rabbim sizin gibi duyarlı iş adamlarımızın sayısını arttırsın inşallah
Ekrem Buğra Ekincinin neyi oluyorsun