İşçi patronlar

A -
A +

Size yine bir insan hikâyesi getirdim. Hikâyedeki kişinin ismini ve şehrini değiştirerek anlatacağım sadece, gerisi birebir aynı, yaşanmakta olan bir hayatın hikâyesi.

 

 

 

Veli diye bir arkadaşımız, şu anda 43-44 yaşlarında. Gaziantep’te yaşıyor. Uzun yıllar önce elektrik idaresinin sayaç okuma personeliymiş. Hani kapıya gelip sayacı okuyup size fişi veren kurum çalışanları var ya, onlardan.

 

 

 

Ara sıra kullandıkları yazıcılı el terminali bozulunca İstanbul’daki servise gönderirlermiş. Kullanıcı hatası ise firma, masrafı personele yansıtır bu gibi operasyonlarda. İstanbul’daki firma da fahiş masraflar çıkarınca bizim Veli düşünmeye başlamış. Ne kadar zor olabilir ki bunu tamir etmek diye sorgularken kendisini evinin balkonunda cihazın içini açarken bulmuş. Bir de bakmış ki bir lehimle cihaz çalışmış. Çocuk gibi sevinmiş bizim Veli. Diyelim ki maaşından bugünkü parayla 5.000 lira kesilecekken parası cebinde kalmış.

 

 

 

Sonra başlamış diğer personelin de cihazlarını yapmaya. Balkonunu minik bir atölyeye dönüştürmüş. Üç, beş, on derken bütün şirketin teknik servis işini üstlenmiş. Yetmemiş bölgedeki diğer sayaç okuma firmalarının cihazları gelmeye başlamış.

 

 

 

Gündüz mesaisinde diyelim 5.000 lira asgari ücretle çalışırken geceleri yaptığı cihazlardan 15 bin lira kazanmaya başlamış. Ama “haydi bana eyvallah” deyip ayrılmak usta-çırak kültüründe yok. Patronu onu bir sebeple kovana kadar kalmış. Ne zaman ki patronu “Haydi Veli sen kendi yolunu çiz” deyince Gaziantep’te bir firma kurmuş. Ben o zamanlar tanımazdım kendisini. Tam da bu tarihten sonra şahidi olmaya başladım hikâyenin.

 

 

 

İstanbul’daki merkez firmadan cihazlar için yedek parça istedi. Firma vermedi. Oysa bunu fırsata çevirip onu bölge bayisi ya da bölge servisi yapsa iki taraf için de çok büyük fırsat oluşabilirdi.

 

 

 

Veli, yedek parçaları kendi üretmeye, ithal etmeye, ikinci elden parça çıkarmaya başlamış. Bu sefer İstanbul’daki firmanın karşısında rakip olmuş. Yavaş yavaş çok sayıda müşterisini almış. İlgisi, alakası, patron olarak yaptığı işi bu kadar derinlemesine bilmesi, gerektiğinde oturup tamir yapabilmesi ve makul fiyatlarıyla tüm Türkiye çapında duyuldu.

 

 

 

Sonra Veli, işi büyüttü, koca bir bina tuttu, onlarca çalışanı olan bir işletmeye dönüştürdü. Türkiye’deki tüm sayaç okuma sektörünü, kamu ve özel sektör kuruluşlarını müşterisi yaptı. Kendisine parça vermeyen İstanbul’daki firmaya o sektörü bıraktıracak kadar başarılı oldu.

 

 

 

Buraya kadar sıfırdan bir başarı hikâyesi.

 

 

Başarıyı kalıcı hâle getirebilmek

 

 

Sıfırdan şirket kurup patron olmuş insanların çalışan kafa yapısından patron kafa yapısına geçmekte zorlandığını görüyoruz. Bu noktada değerli bir eğitmen ve danışman Dr. Kamil Bayar’ın bugünlerde okuruyla buluşan “İşçi Patron” kitabına atıf yapayım tam da bu konulardan bahsediyor.

 

 

 

Bizim Veli işi büyüttü, ekibi büyüttü ama işi kendisiyle o kadar özdeşleşmişti ki işin merkezinde kendisi kaldı. Böylece koca ekibi, çok büyük bir maliyeti tek başına sırtladı.

 

 

 

İstanbul’da yerinden kımıldamayan, oturduğu yerden satan, hatta satamayan ve stokunda mal çakılı kalan firmalardan el terminallerini ve mobil yazıcıları alıyor. Aklınıza gelecek her ilin elektrik, su ya da doğalgaz sayaç okuma ihalesini alan bir müteahhit şirketine götürüp teslim ediyor. Sonra da yıllarca servisini, desteğini veriyor.

 

 

 

Veli, başladığı günden beri hiç durmadan o kadar büyük bir tempoda koştu ki, durup düşünmeye, ben ne yapıyorum demeye fırsatı olmadı. Dolarla ve vadeli alıp TL vadeli sattı, kur arttığında işler zarara döndü. O İstanbul’daki firmalar kâra hep ortaklardı ama zararı hep Veli’ye yıktılar. Kur farkı aldılar, vade farkı aldılar.

 

 

Durup düşünme vakti

 

 

İki gün önce telefonda konuştuk. Üç günde 10 bin liralık mazot yakmış, Gaziantep’ten İstanbul’a, İstanbul’dan Adapazarı’na iki üç tur gidip gelmiş. Dev gibi de bir adam araba üstünde yaşamaktan eminim ki perişan oluyor ama söz verdiği işleri de tamamlamadan rahat edemiyor. Evde eşi, evladı onun yolunu gözlüyor ama o da kendine göre onlar için çalışıyor.

 

 

 

Telefonda biraz da sarsılsın diye “Sen birkaç seneye kalp krizinden ölürsün, farkındasın değil mi?” dedim. Sarsıldı, biliyorum dedi.

 

 

 

Bazen durup düşünmek gerekiyor, ben bu işi neden yapıyorum, neden bu şekilde yapıyorum diye sormak gerekiyor.

 

 

 

Veli'yi sorarsanız, memlekete gitti. Bu hafta sonunu düşünmeye ve kendiyle baş başa kalıp kararlar almaya ayıracak. Hayır olsun inşallah. Siz de bu yazıyı sizin hayatınızdaki ‘Veli’lere gönderin, ‘Veli’leri kurtaralım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalıñız Efe 1 Ekim 2024 13:45

Küçük burjuvazi hayatta kalmak için kendi emek gücünün satışına güvenir,fakat diğer toplumsal sınıflar olan proletarya ve lümpen proletaryadan farklı olarak,bu sınıfların gücünü satın alabildiği için bu katmanlardan ayrılır.Aynı zamanda büyük üretim araçlarına sahip olmadığı için burjuva değildir...

Nedim 29 Eylül 2024 15:09

Nisâ, 115. Ayet: Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, mü'minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir. İle Nisa 48 de şirkin küfrün affedilmeyen günahlar olduğu zikredilmiştir

Nedim 29 Eylül 2024 15:07

Kuran'da anlatılan ehlikitap kıssaları ile kıyamete kadar kendine müslüman diyenlere Yahudilerin de hristiyanlarinda bir zamanlar hak yolda iken onlara peygamber leri aracılığıyla gönderilen kitapları ve bu kitapların pratiği sahih uygulaması olan sünneti arkalarına atıp veya sahih olmayan cikarimla