Kraliçe Elizabeth.
1874 doğumlu Churchill’e de 1976 doğumlu Liz Truss’a da başbakanlık görevini o vermişti.
96 yaşında öldü.
Oğlu Prens Charles, Kral 3. Charles oldu.
73 yaşında.
Yıllardır beklediği taht artık Charles’ın.
* * *
Biz çocukken Diana vakası vardı. Gelini istemeyen kayınvalide figürü.
O günden beri tahtı bekleyen Charles mevzuu var, anasından-babasından işi devralamayan, bu sırada yaşı geçen, en verimli yaşları heba olan evin oğlu figürü.
Kraliyet ailesinde yaşanılanlar hep bana tipik Türk ailelerini anımsatmıştır. Evlerimiz bir Buckingham Sarayı, bir Windsor Kalesi olmasa da içlerinde yaşanılanlar kraliyet ailesi entrikalarını aratmaz.
Bu eskiden beri böyle midir bilemiyorum, yaşı benden büyük okuyucularım bilir ve mutlaka bana yazarlar yazıyı okuduktan sonra ama gördüğüm Türkiye’nin son kırk yılı böyle geçti.
Beraber çalışıp anlaşamayınca aileyi karpuz gibi ortadan ikiye ayıran kardeşler, enişte-kayınbiraderler, kuzenler.
Kendi aralarında savaşan, ama karşılarında kayınvalide olduğunda ise güçlerini birleştirip Elti Seferleri düzenleyen, kayınvalide ile savaş bittikten sonra da aralarındaki sulh bitip tekrar savaşa devam eden eltiler.
Ortada bir aile şirketi varsa o şirketin başına yeni nesilden kendi oğlu/kızı geçsin isteyen, eltisinin oğluyla/kızıyla arada rekabet ortamı oluşturup kuzenlerin muhabbetini bitiren ana kraliçeler.
Belki de biz bu yüzden bu kadar meraklıyızdır bu Kraliyet Ailesine.
Nasılsa bizim tipik Türk ailelerdeki haberler magazin haberlerine düşmüyor, garibim Kraliyet Ailesinin ise her yaptığı gazetelere dökülüyor diye, kendimizde hiç böyle şeyler olmazmışçasına çekirdek çitleyerek onların entrikalarını, krizlerini takip edip durduk.
Annemin bana sık sık söylediği bir söz vardı “Dost kazan düşmanı anan da doğurur”. Hâliyle söyleyen de annem olunca bu sözden sonra üç kardeşime şöyle bir göz gezdirdim, hangisi düşman diye.
Keşke kodlarımıza böyle işlenmeseydi, “Dost kazan düşmanı anan da doğurur” yerine, “Dost kazan ama en iyi dostunu annen doğurur” deseydi.
Keşke “Seni hastanede karıştırmışız, seni cami avlusundan aldık” şakaları yapmak yerine onlara “İyi ki bizim oğlumuz/kızımız olmuşsun” diye söyleyip gurur duyulması hissi yaşatsaydık.
Keşke amca, teyze, dayı çocuklarını çocuklarımıza rakip olarak göstermek yerine, “Bak o şu okulu kazandı, sen böyle anca otur” demek yerine aralarında kuvvetli bağlar kurdursaydık. Senin bir kardeşin yok, tüm kuzenlerin kardeş” diyebilseydik.
Belki bütün bunlar olmasaydı kraliyet ailesi hiç mi hiç ilgimizi çekmezdi.
73 yaşında acemi bir kral
Yeni Kral III. Charles’ın durumu da oldukça hüzünlü. Belki 40 yıldır taht sizin için bir adım mesafede, ama 40 yıl bekliyorsunuz.
Ben Charles’a bakınca Türk aile şirketlerindeki genç vârisleri görüyorum.
Yapmak istediğiniz şeyler var, atmak istediğiniz adımlar var, hayalleriniz var, ama bir türlü önünüz açılmıyor, bir türlü gerçekleştiremiyorsunuz.
Üst jenerasyonun “Sen tecrübesizsin, bilmezsin” diye diye tecrübesiz bıraktığı bir vâris, bir gelecek jenerasyon olabilir mi?
Üstelik genç yaşta bir insana tecrübesizlik yakışır, o tecrübesizliği aşacak enerjisi vardır, heyecanı vardır, ama bir yaştan sonra o da üstünüzde eğreti durmaya başlar.
O kadar çok örneğini gördüm ki oğluna/kızına güvenmeyip işleri bir türlü devredemeyenleri, kendini ölmeyecekmiş gibi zannedenleri. Onlar elbette ansızın ölüp gittikten sonrasını görmediler ama biz kalanlar gördük. Nasıl bocaladıklarını, nasıl çırpındıklarını ve onca yılın emeğinin nasıl heba olup gittiğini.
Türk şirketleri neden 3. jenerasyonu görmüyor sanıyorsunuz? 100 yılı aşmış şirketimiz neden bir elin parmakları kadar?
Babama çok şey borçluyum, sadece benim için yaptıklarına değil yapmadıkları için borçluyum.
Mesela hiç önüme geçmedi.
Mesela bir fikrimi, hata olduğunu bildiği hâlde denememe ve ondan ders almama izin verdi.
Bugün bu sayfada 30’larında bir yazarın yazısını okuyorsanız, o yazar 20’lerinin başındayken babası önünde durup engel olmadığı, yanında, hatta zaman zaman yarım adım arkasında durmayı başardığı içindir.
Sağ ol baba. Var ol.