Son bir haftada dünyada çok büyük bir değişim oldu. En fazla Türkiye’yi etkileyen bu olay tarihin akışı içinde çok önemli bir olay. Son 20 yılda Suriye’de akılalmaz bir vahşetle kendi vatandaşlarını katleden, milyonlarca insanı yerinden yurdundan eden zalim Beşar Esad kendi ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Rusya’ya sığındı.
Suriye’de 1963’de iktidara gelen BAAS rejimi de böylece çökmüş oldu.
Esad devrilip de ülkenin yer altı hapishanelerine basın mensupları girdikçe durumun vahameti açığa çıkmaya başladı.
Ama son bir haftada başka şeyler de oldu. Türkiye rejim devrildikten sonra oraya ilk giden devlet oldu. Hem de BAAS’ı deviren Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm yani HTŞ’nin komutanlarıyla birlikte. Direksiyonda HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Cevlani, sağında MİT Başkanı İbrahim Kalın, arka koltukta ise Dışişleri Bakanı Hakan Fidan.
Daha sonra MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Emevi Camii’nde namaz kıldığı fotoğrafı dünya basınına düştü.
Bu fotoğraf da tarihî bir fotoğraftı.
Elbette henüz hiçbir şey bitmiş değil. Sular durulmuş değil. Abartılı şekilde “Şurayı aldık, burayı aldık” diyenler keşke haklı olsalardı ama henüz bunları söylemek için erken. Çok dikkatli olmamız, bundan sonraki süreci çok dikkatli oynamamız gerekiyor.
Ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere devlet aklını çalıştıran, bu süreci bu noktaya kadar getiren yöneticilerimizin de hakkını teslim etmek gerekiyor.
Rahmetli Kadir Mısıroğlu’nun çok enteresan bir sözü geldi bu hafta akıllara. “Ben Tayyip Bey'in aklına değil, bahtına güveniyorum.” diyordu. Bugün olsa muhtemelen hem aklına, hem bahtına güveniyorum diye düzeltebilirdi kendisini ama gerçekten de bahtlı olmak dendiğinde siyaset tarihinde açık ara liderdir Sayın Cumhurbaşkanı.
Bazen hedefe nişan alıyor, ateş ediyor ve hedefi tutturuyor. Bazen de hedefin biraz altına nişan alıyor, tam ateş ettiği esnada hedefin çivisi yerinden oynuyor ve hedef biraz aşağıya kayıveriyor. Mermi hedefi bulamasa da, hedef mermiyi buluyor.
Dünyada hiçbir iktidara bu kadar kifayetsiz bir muhalefet nasip olmamıştır herhâlde. Esad düşmeden bir gün önce Cumhuriyet Halk Partisi Başkanı Özgür Özel “Esad’ı arayın, onunla görüşün, onu yok saymayın” diyordu.
2019’da partisini kurduğundan beri “Emevi Camii’nde namaz kılacağız sözünü ben söylemedim, Tayyip Bey söyledi” diyen Gelecek Partisi Başkanı Ahmet Davutoğlu ise bir haftadır “Bakın, dediğim çıktı, Emevi Camii’nde namaz kılındı, demek ki ben haklıymışım” deyiveriyor.
Türkiye’nin en büyük problemi iktidar değil, kesinlikle ve kesinlikle muhalefet.
Hadi Sayın Kılıçdaroğlu devlet kurumlarıyla görüşmüyordu ve o yüzden bilgisiz kalıyordu diyelim. Yahu Sayın Özgür Özel, dün Emevi Camii’nde namaz kılan MİT Başkanı İbrahim Kalın çok değil, üç hafta evvel CHP Genel Merkezindeydi.
Sizin davetiniz üzerine CHP’yi bilgilendirmeye geldi. Hiç mi sormadınız “Sayın Kalın Suriye’de neler oluyor?” diye.
Hadi sizin danışmanlarınız bilgisiz, yöneticileriniz olan bitenin farkında değil, işin içindekilere neden sormuyor, bilgilendirilmiyorsunuz?
Diğer muhalefet partileri de “Ne açıklama yapsak, ChatGPT’ye mi sorsak, orta yol tutturup çok şey söyleyip hiçbir şey söylemesek mi?” diyene kadar günler geçti.
Türkiye şu anda Suriye’de başat aktör durumunda.
Ha, Suriyelilerin hele de şu aşamada Türkiye’den oraya taşınacaklarını ben çok düşünmüyorum. Zaten Dünya Bankası raporlarına göre bu gibi durumlarda geri dönüş oranı %20 ile 25 arasında. Burada işini kurmuş, dükkânını açmış, burada evlenmiş, çoluk çocuğu sadece Türkçe bilenlerin dönüşü öyle kolay değil.
Anca Suriye’de yepyeni bir devlet kurulacak, o devlet ülkeyi yeniden inşa ve ihya edecek ve Suriye’nin şartları Türkiye’den daha iyi hâle gelecek de o zaman belki %50’den fazlası dönecektir.
Bunları da şu yüzden söylüyorum, hemen hepsi döner, evlerini boşaltırlar, kiralar düşer, arabalarını satarlar, araç fiyatları düşer, ülkeden giderler, gıda enflasyonu düşer gibi hayallere kapılıp da hayal kırıklığına uğramayalım.
Ömer Ekinci'nin önceki yazıları...