Perşembe günü çok sevdiğim bir dostumun, Rafadan Tayfa’nın yapımcısı İsmail Fidan’ın Taksim’de yenilenerek açılan AKM’de film galasına gidecektim. Galaktik Tayfa projesi ilk günden beri bildiğim bir proje. Sadece İsmail Fidan değil, bu kez Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve özellikle de Bakan Varank da gövdesini koymuş ve iş birliği yapmışlar. Artık Rafadan Tayfa da millî teknoloji hamlesinin bir parçası. Yumuşak güç denilen şey tam da bu, sadece silah, SİHA, taarruz helikopteri ya da uzay aracı üretmek yetmiyor, ülkenizin çocuklarını da buna inandırmanız gerekiyor.
Galaya bir saat kadar erken vardım bilerek, çünkü AKM’nin karşısında nazlı bir bayrak gibi dalgalanan Taksim’in yeni simgesi Taksim Camii’ni de görmek istiyordum. Sadece bir cami değil içinde kültür sanat merkezi, sanat atölyeleri, kitabevi, kitap kafe, divan salonu ve Taksim Çocuk Kulübü’nü de barındıran, yakın zamanda da aşevi olarak hizmet de vermeye başlayan bu yapının çatı ismi Taksim Camii İslam Eğitim Kültür ve Sanat Vakfı. Vakfın Genel Müdürü de bütün hayatını kültür dünyamıza adamış, değerli bir isim. Muhammed Furkan Gümüş. Onu da ziyaret etmek, çayını içmek üzere kapısını çaldım. Taksim’e yolunuz düşerse mutlaka bu yeni yapıyı da gezin diye not düşmek isterim.
Furkan Gümüş ile sohbet edemedik, çünkü iki değerli ebru hocasıyla karşılaştık. Firdevs Çalkanoğlu Hanımefendi hocamız ile Firdevs Hanım’ın da hocası olan Yılmaz Eneş hocamız. Sanatçılarla sohbet etmek gerçekten ruhu dinlendiriyor. Haftanın tüm yorgunluğunu aldı o sohbet.
Yılmaz hoca bir anısından bahsetti o akşam. Bence akşamın en vurucu anıydı. Özel çocuklarımızdan söz ederken bir anda heyecanlandı hoca. “Ben sakallarımı çok uzun yıllardır kesmem” dedi. Hele hele yaz aylarında hiç kesmezmiş. Ta ki bir gün hazırlanıp evden çıktığı, bir yere yetişmesi gereken bir güne kadar.
Evden çıkmış, biraz da uzaklaşmışken içinden bir his onu yay gibi geriye savurmuş. Kendini evde aynanın önünde bulmuş. Elinde ustura. Hiç âdeti olmayan bir şekilde, biraz da istemsiz, sinekkaydı tıraş olmuş. Tekrar yola düşmüş. Otobüse bitmiş.Otobüste otizmli bir yavrumuz, annesi yanında, bütün otobüsü birbirine katmış. Ağlaya ağlaya, bağıra bağıra bir hâl olmuş çocukcağız. Herkes kötü gözlerle, “bizdeki de ne şans”, “annesi de sustursa ya şunu!” diyerek bakarken Yılmaz hoca “gel” demiş. “Gel şöyle yanıma otur, hatta cam kenarına geç de manzarayı izle.” Çocuk şaşkınlıkla, kalabalığın içinde kendisine sevgiyle ve şefkatle bakan o iki göze yaklaşmış. Ağlaması geçmiş. Cam kenarına kurulmuş, mutlulukla yolu izlemiş. Herkes şaşkın. Anne şaşkın. Yılmaz hoca yanına oturan Allah’ın özel kulunu izleye izleye yolculuğunu yapmış.Uzunca bir yoldan sonra annesi tutmuş çocuğun elinden ve “hadi” demiş. “İniyoruz, geldik”. Çocuk kalkmış. Tam ilk merdivenden indiğinde “amca!” diye seslenmiş. Yılmaz hoca çocuğa bakana kadar çocuk gerisin geriye ok gibi fırlamış. Yılmaz hocayı iki yanağından şapır şupur öpmüş. O güzel, o özel çocuğun ıslak ıslak öptüğü Yılmaz hoca o anları anlatırken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
“Meğerse o masum, günahsız yavrunun şapır şupur öpebilmesine hazırlanabilmek için tıraş olmaya geri döndürmüş Rabbim beni. Meğer o güzel çocuk içinmiş hazırlığım.”
Bakmadım diğer dinleyenlerin yüzüne ama muhtemelen hepsinin gözleri nemlenmişti. Ben çoktan birkaç damla yaşı bırakmıştım bile.
Bugün ticaretten ve teknolojiden bahsedecektim. Ama Yılmaz hoca hep bildiğimiz ama hep de unuttuğumuz bir gerçeği hatırlattı. Bazen çok anlam yüklüyoruz bu hayata. Bir çocuğun yüzünü güldürmekten, gözyaşını dindirmekten daha büyük bir proje yok.
Not: Daha önce de köşe yazarlığı yaptım, yine ulusal bir gazetede. Ama bu gazetede olduğu gibi okuyucuyla bağlılığım hiç olmadı. Her yazımdan sonra arayan, konu önerilerini WhatsApp’tan ileten, ailesinin bir ferdi gibi görüp sürekli dualarını gönderen abilerim, ablalarım, kardeşlerim oldu. Her hafta yazımı yazarken en çok onları düşünüyorum. Sadece gazetede değil sosyal medyada bir paylaşım yaparken bile onlara mahcup olmamayı bir kriter olarak başa yazıyorum. Türkiye gazetesi okuru, hakkınız ödenmez. Sizlerle beni buluşturan gazete yönetimine şükran borçluyum. İyi ki varsınız.