Türkiye’nin dört bir yanında 300 civarı şubesi bulunan bir köfteci zincirinin ürünlerinde domuz eti bulunduğuna dair bir haber bir haftadır Türkiye kamuoyunu meşgul ediyor.
Ben TÜRES (Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği) üyesi olmanın avantajıyla bu gibi konularda işin uzmanı kimse, doğrudan ona ulaşıp sormayı yeğliyorum. Üç nesildir köftecilik yapan, kendisi de 60’larına yakın ve çocuk yaştan beri bu işin içinde olan çok saygıdeğer bir abimi aradım. Kendisi bırakın ete hile hurda katmayı, şirketinden içeri bir lira banka kredisi sokmayan, en büyük yatırımcıların ortaklık tekliflerini “Sizin paranızın içinde banka kredisi var” diyerek reddetmiş, firmasına gelen tedarikçi faturaları 3 günde ödenmezse çalışanlarına çok kızan bir esnaf.
Kendisi burada şirketin bilinçli, farkında bir şekilde tağşiş yapmasına on binde bir ihtimal bile vermediğini söyledi. Ancaaaak…
Birkaç yıl önce bu restoranlardaki garsonların kendilerine POS cihazı çıkarttırıp müşterilerin kredi kartlarını kendi şahsi POS’larından tahsil ettiklerini anlattı.
Benim kendi sektörümde yaptığım iş de bu aslında, el terminalleri, barkod okuyucular, barkod yazıcılar ve bunlarla yapılan otomasyonların ana amacı kayıp ve kaçağı önlemek. Ama çok hızlı büyüyen şirketlerin o büyüme sırasında açıkları çıkıyor. Şirket farkına varana kadar o açıklardan sızmalar, kayıp ve kaçaklar olabiliyor.
Bu abimizin sözlerini bir kenara not edip düşünmeye başladım. İşin kriminal tarafı emniyetin ve yargının işi, o oraya çökmüş bu buraya çökmüş ve saire, ben o kısımlarını bilmem.
Ama mesela Türkiye’de gıda işi yapan bir işletmeyi paramparça etmek isterseniz kullanmanız gereken ilk ve belki tek kelime, dinimizce de lanetlenmiş bir hayvan olan domuz.
Gıda işi yapan insanlar o kelimeyi telaffuz bile etmezler, bırakın yaklaştırmayı.
Bir diğer yanı, bu zincir dünyaca ünlü ve bugünlerde boykot edilen burger zincirlerinin ayağına takoz olmuş bir zincir. Türkiye’den her yıl milyonlarca dolar bu markalar sayesinde kaçıyor. Bu burger zincirleri eskiden Türkiye’den birçok tedarikçiden ürün alıyordu. Şimdiki yöntemleri kullandıkları her şeyi kendileri üretmek. Ekmek fabrikaları kurdular, et fabrikaları kurdular, kullandıkları ambalajları bile kendileri üretiyorlar.
Hatta yıllarca kendilerine üretim yapan firmaları bir anda batıracak kadar keskin bir şekilde ortada bıraktılar. Bu adamlar Türkiye’den bir şirketin, hele hele kendi başarılarında emeği olan bir işletmenin bile batışını önemsemeyen insanlar. Kapitalizmin kitabını yazan adamlar.
Siz bu kadar gaddar kapitalist şirketler olsaydınız, önünüzde de Köfteci Yusuf gibi 300 şubede milyarlarca lira ciro yapan bir köfteci olsa ne yapardınız?
Yakın zamanda global bir perakende şirketinin, kendi kullandığı bir teknoloji ürününün şirketin kendi bilgi işlem yöneticisi tarafından el altından ikinci el olarak yıllar içinde satıldığı ortaya çıktı. Şirketin yıllarca bu ürünlerinin el altından satıldığından haberi olmamış. Sayımları yapıp raporlayanla çalıp dışarıda satan aynı kişi olduğundan farkına varmamışlar.
Evinize hırsız girse, sigorta şirketi hemen gelip sizin ihmaliniz var mı diye bakar. Kapınızı kilitlemediyseniz size ödeme yapmaz.
Ama bu yabancı şirket global şirket olmanın gücünü kullanıp emniyet teşkilatını seferber etti ve Türk polisini aylarca uğraştırıp cihazlarını arattırdı. Bu konuyu emniyetten bir arkadaşıma sordum, “Bu cihazlar değil de pirinç, bulgur çalınsaydı ne yapacaktınız, polis ev ev dolaşıp pirinç bulgur mu arayacaktı” dedim.
Şok edici şu cevabı aldım: “Yerli bir şirketin işi olsaydı, bu kadar aramazdık ama global şirket olunca mecbur aylardır uğraşıyoruz.”
Bir de şu sorular geliyor aklıma. Malum bakanlık Köfteci Yusuf’u tağşiş listesine ekledi. Bu bir anlamda “bu markaya güvenilmez” demiş oldu. Muhtemelen Köfteci Yusuf bu iki şubesinden alındığı söylenen numuneler yüzünden şirket olarak büyük zarar görecek. Şunu düşünelim, devletimizin rüşvet alan, görevi suistimal yapan memurları, amirleri yok mu? Elbette var. Peki birisi çıkıp “Bizim devletimiz rüşvetçi” dese bu hak mıdır? On binlerce pırıl pırıl vatan evladı devlet memuruna kara çalmak, dahası binlerce yıllık geleneği olan bir devleti lekelemek olmaz mı?
1- Şirketler büyümelerini çok doğru ve kontrollü yönetmeli, açık vermemeli.
2- Devlet, on binlerce istihdam oluşturan milyonlarca lira vergi ödeyen şirketlere, şirket art niyetli olmadığı ve sistematik olarak kusur işlemediği sürece yapıcı yaklaşmalı. Onları fişlerken ülkenin edeceği zararı görmeli.
3- Yusuf’a ayrı, Joseph’e ayrı muamele yapmamalı. Devletin dininin adalet olduğu unutulmamalı. Global oyunculara karşı ayakta durmaya çalışan yerli oyuncularını da bu kadar kolay yedirmemeli.
Devlet vatandaşını düşünerek tağşiş ve sahtecilik yapılmadan önce engel olmalıdır. Vatandaş gönül rahatlığıyla alış veriş yapabilmelidir.
Eğer bu konuda dürüst iseler domuz çiftliklerini kapatırlar.