ABD ve Japonya’dan gelen haberler bir anda piyasalarda ters rüzgârların esmesine sebep oldu. Ancak ABD ekonomisinin zora girdiği konusunda yapılan yorumlar ve değerlendirmelerde bir eksiklik olduğunun altını çizmek istiyorum. Şu an resesyonu konuşmak için elimizde kanıt ya da argüman pek yok.
Tabii, şunu da kabul ediyorum: ABD ekonomisinde bir terslik olmasının olumsuz beklenti oluşturması normal. Sebebine gelince:
Her şeyden önce ABD dış ticaret açığı verdiği ülkelere bir şekilde fon transferi yapmakta. QIZ veya tercihli ticaret anlaşmaları yoluyla ABD ticari partnerlerinden mal ya da hizmet alarak onlara bir anlamda dolar transferi yapar. Kotasız ve tarife engeli olmaksızın kendisine mal satmalarına müsaade ettikleri ülkeler de bu nimetten ziyadesiyle faydalanır. Tüm bu para akışı politik bir stratejiye bağlı olarak yürütülmektedir. Amerikan dış ticareti doğrudan doğruya Amerikan dış siyasetine bağlı olarak hareket eder. ABD dünya tüketiminin neredeyse üçte birini, dünyanın toplam ithalatının da dörtte birini gerçekleştirmektedir. Amerika'ya mal satanlar bu sebeple Amerikalılar hayatlarından memnun olduğu sürece para kazanırlar. Ayrıca Çin ve Uzak Doğu'daki Amerikan firmalarının ürettiklerinin büyük bir çoğunluğunu yine Amerika'ya satarlar. ABD dünyanın en büyük ithalatçısıdır.
Bundan başka ABD hükûmeti ve vatandaşları dış ticaret açığı vermekten dolayı telaş etmezler. Çünkü dünyanın en büyük nüfusa sahip ülkelerinden biri olan ABD’nin nihai mal ithalatı “olmazsa olmaz”dır. Bu sebeple “ABD dış ticaret açığı rekor seviyede, ABD ekonomisi zor durumda” şeklindeki yorumlara hep tebessüm etmişimdir. ABD gibi bir amiral gemisini tarif ederken, Avrupalı bakış açısıyla yaklaşmak bizi yanlışa götürür. Şu çok iyi bilinmeli: Önemli olan Amerikan ekonomisinin tüketim malı ithalatı yapacak kadar güçlü olmasıdır. Buradan hareketle Trump’ın pek de doğru konuşmadığını, vadettiği ne varsa hayal ürünü olduğunu söyleyebilirim. Amerikalıların işsiz kalmasının sebebi Çin'deki fabrikalar değil, Amerika'nın bilgi rekabetinde geri kalmaya başlamasıdır.
Amerikalıların enflasyon, büyüme, dış ticaret, cari denge, işsizlik gibi verilere yaklaşımları Avrupalılar gibi değildir. Enflasyonun düşüklüğü veya yüksekliği dert edilmez ama işsizlik her zaman sorundur. Dış ticaret açığının büyümesi dikkat çekicidir ama büyümenin düşmesi daha fazla panik yaptırır. İhracatın millî gelir içindeki payı birçok gelişmekte olan ülkenin neredeyse yarısı kadardır. Buna rağmen dünyanın en büyük ikinci ihracatçısıdır.
Dolayısıyla ABD ekonomisini uzun zamandan beri takip edenler için değişmez gerçek şudur: ABD küresel sermayeden “aslan payını” almaktan vazgeçmeyecektir. Fed’den erken bir faiz indirimi bekleyenlerin, bu açıdan hayal kırıklığına uğrama şansı büyüktür. Kara Pazartesi’nin öncesinde ve sonrasında ABD tahvillerine gösterilen yoğun ilgi bu iddiayı kanıtlamaktadır.
Saydığımız sebeplerden dolayı “FED faizleri düşürmezse ABD’nin aleyhine olur” demek tarihî bir hata olur. Tam tersine ABD’nin faizleri bu seviyede tutması ülkeye ciddi bir kaynak girişi oluşturmakta olduğu için, eylül ayında yapılacak bir indirim bile erken olabilir. Euro Bölgesi ve Japonya’daki rahatsızlıklar yatırımcıların gelişen ülkelerden daha garantili olan ABD’ye yönlenmesine sebep oluyor desem yanlış olmaz. Hele ki çatışmalar sebebiyle ateş topuna dönen coğrafyalardaki ülkelere para girişi sağlamak kolay değildir. Para en güvendiği neresi ise oraya gidecektir.
Özetle, bu yüzyıla ait paradigma değişikliklerini tam tahlil etmeden sebep sonuç ilişkilerine yorum getirmemek gerekir. FED’in faiz indirimini sene sonuna kalmadan yapabilmesi elbette güçlü bir ihtimal. Ancak şartların sürekli değiştiğini göz önünde bulundurmak zorundayız.
Japonya’nın faizleri yükselttikten sonra başına gelenleri gördük. Yenin değerlenmesi devam ederse büyük bir risk altına gireceklerini anladılar. Piyasalar sakinleşene kadar faize tekrar dokunmayacaklarını açıkladılar. Ancak, piyasalardan 2 trilyon dolara yakın paranın silinmesinde pay sahibi oldular. Acaba ders almışlar mıdır? Bilemeyiz.
Benim aklıma en çok şu detay takıldı: Dünyanın en zengin insanları milyarlarca dolar zarar ederek nakte neden geçtiler? Bu insanların portföy yöneticileri ya da fon yöneticileri mutlaka birbirleriyle irtibat hâlindedirler. Ne oldu da “bir süre geri dönmemek” andı içmiş gibi hisseleri satıp güvenli alana geçtiler? İşte bu detay “carry trade” ve para bolluğu sebebiyle oluşan köpüğün henüz yarısının alındığını gösteriyor.
Eğer durum buysa, tüm deliller bunu gösteriyor, Fed'in faiz indirimini bekleyenler biraz daha sabırlı olmak zorundalar. Japonya'da ise bir faiz artışı daha yapılması için uzun bir süre geçmesi gerekecek. Çünkü yatırımcılar "değersiz" yenden hoşlandılar ve bu durumun bozulmasını istemiyorlar. Sıcak çatışma ihtimali bu kadar kuvvetliyken iyi hesaplanmamış piyasa müdahaleleri büyük zarar veriyor.
Sonuç olarak, durumu kritik olan hastaya yapılacak muamele soğukkanlı ve iyi hesaplanmış şekilde yapılmalı. Bir kere piyasa, bol para ve yüksek faize alışmışken Fed'in sert bir hareket yapması mümkün değil. Uzak Doğu'da ise ulusal paralara değer düşmesin diye yapılan müdahaleler ihracatı baltalıyor. Çok hassas bir dengede ilerliyoruz, bu sebeple doktorun da hassas olması gerekiyor.