Latin Amerika ve özellikle Arjantin tarihe geçmiş ekonomik krizleri ile anılırlar. Benzer şekilde Rusya'nın da yakın geçmişte yaşadığı krizler var. Güney Kore'nin meşhur "chaebol" krizini unutmayalım. Türkiye'nin 1994 ve 2001'de yaşadığı Finansal Krizler hâlâ hafızalarda.
Meselenin esasına inildiğinde 1980'lerle beraber dünyaya entegre olan gelişen ülkeler, iç pazar kadar dış pazara da mal ya da hizmet üreten firmalar ortaya çıkarmaya başladılar. Bu firmaların bazıları Güney Kore'de iç çamaşırından otomobile kadar her şeyi üreten "chaebol" dediğimiz grup ya da holdingler idi. Bazılarının bankaları bile vardı. Kendi bankaları üzerinden iştirakleri fonlama ya da destekleme işini ilk keşfeden Güney Korelilerdir desem yanlış olmaz. Özellikle grupların kendilerine ait sigorta şirketleri ve finans kuruluşları da bulunuyordu. Yaşanan krizden sonra mecburen Güney Kore bankacılık ve finans piyasasını baştan düzenlemek zorunda kaldı. Benzer bir gelişme 1994 ve 2001'de Türkiye'de gerçekleşti. Holdinglere ait bankalar iştirakleri fonlarken ciddi bataklar oluştu ve bazı bankalar tarihe karıştı. Bu sebeple 2001'de Türkiye kapsamlı bir Bankacılık Reformu yapmak zorunda kaldı. Hatta birkaç yıl bu reform devam etti diyebilirim. Açıkçası bu krizler iktidar değiştirdi desem yanlış olmaz.
Bunları niye anlattım: İşin özüne bakıldığında gelişen ülkelerdeki en büyük sorun tasarruf açığı. Bu sebeple başka ülkelerdeki tasarruflara ihtiyaç duyuyorlar. Başkasının tasarrufunu bir ülkeye getirebilmek için yatırım ortamını iyileştirmek gerekir. Bunun için adalet, hukuk, hak ve özgürlükler ile eğitim konularında aşama kaydedildiğini göstermek lazım. Elbette, günümüz liderleri için bunlar uzun vadeli işler. Dolayısıyla "enflasyon düşük büyüme de yüksek olsun, bu onlara yeter" diyerek yola çıkılıyor. Doğrudan sonuca gitmek için "carry trade" tercih ediliyor. Bu tercih, yüksek faizle dünyadan para çekip doların yükselmeyeceğini taahhüt etmekten geçiyor. Açıkçası ne Arjantin ne Rusya ne de Türkiye bunun garantisini veremez. Hatta FED bile bu konuda sınırlı güce sahip. Ancak sınırlı bir zaman içinde dolar kurunu tutmaya başlayan ülkelerde şu tip sıkıntılar çıkmaya başlıyor:
- İthalat patlaması ve cari açıkta artış
- Döviz Borçlanmasının radikal şekilde artması
- Enflasyon ve hayat pahalılığı arasındaki makasın açılması
Tüm bunları yaşadıktan sonra elbette döviz kurları atak yapıyor ve "overshoot" dediğimiz sert yükselişlerin sonunda sakinleşiyor, hatta geri çekiliyor. Maalesef çok sayıda şirket batıyor, enflasyon tekrar yükseliyor, Merkez Bankaları döviz rezervlerini satıyor, dolar karaborsaya düşüyor.
Bugün bu döngüyü tekrar yaşayan azımsanmayacak sayıda ülke var. Ekonomi Yönetimlerinin yanlış reçeteleri üzerine şimdi de Trump'ın anormal davranışları eklendi. Bu satırları okuyan her ülkeden firma sahibi için, Trump ile hızlanan sancılı süreç içinde mikro bazda neler yapabileceklerini anlatan bir yazı kaleme aldım.
Ülkeden ülkeye şartlar farklılık gösterse de herkes tedarik ettikleri ham madde ile ilgili küresel emtia piyasalarını izliyor. Öyle ya da böyle herkesin bilançosunda döviz riski var. Hangi sektör olursa olsun, tedarik-fonlanma-gelir üçlemesinde körlük oluşuyor ve farkında olmadan büyük riskler alınıyor. Dolayısıyla tavsiyelerimi şu kısa notlarla özetleyeceğim:
- Yabancı para cinsinden yükümlülükler ve satın almalarda mutlaka hedging enstrümanlarını kullanmak gerekiyor. Özellikle ham madde alımlarında zarar etmemek için mutlaka vadeli piyasalarda ters pozisyon almak lazım.
- Satın alma esnasında peşin ya da vadeli tekliflerin değerlendirilmesi mutlaka mali işlerin tüm unsurlarıyla beraber yapılmalı. Ödeme günü ve şeklinin tespiti daha önceden senaryolandırılmış nakit akışına göre yapılmalı.
- Bütçeleme mutlaka kurumdaki en düşük seviyeye kadar inmeli, talepler doğru şekilde toplanmalı, daire başkanları veya birim yöneticileri tarafından her kademe kontrol edilerek gelir-gider senaryosu hazırlanmalı. Her departmanın bütçe toplantısı ayrı ayrı yapılırken, finansman-satın alma ve insan kaynakları bütün toplantılara katılmalı. Mutabık kalınan bütçe haricinde dönem içinde talep kabul edilmemeli. Öngörülmeyen ama elzem ödemeler için durum değerlendirmesi yapılmalı ve söz konusu talebin kalitesiz bir senaryolama sebebiyle ortaya çıkıp çıkmadığı anlaşılmalı.
- Döviz Kurlarının ani bir şekilde yükselmesi ihtimaline karşı, çeşitli kur seviyelerine göre mali tablolara stres testi yapılmalı
- Tedarik imkânlarının ve satış hasılatının %30'undan fazlasının bir firma ya da gruptan sağlanıp sağlanmadığı kontrol edilmeli. Bu seviyeyi aştığı durumlara çözüm getirilmeli.
- Yavaşlayan küresel ekonomiden kaynaklanan fiyat düşüşleri karşısında aşırı stok yapma veya stok yaşlanmasına karşı mutlaka uyanık olunmalı. Eldeki nakitle sürekli stok yapılması net dönen varlıkların kısa vadeli borçları karşılama kapasitesini düşürdüğü için, finans kurumlarının bu tip firmalara kredi vermede tereddüt etmelerine yol açar. Dolayısıyla firmanın likiditesi her zaman güçlü tutulmalı.
- Likiditenin önemli olduğu bir sürece girdiğimiz için firma ya da kurumun faaliyetini birinci derecede destek veren satın almalar haricinde kalan ne varsa yıl sonuna kadar ertelenmeli.
- Ekonomi Yönetimlerinin uyguladığı politikanın uzun süre devam edemeyeceği ihtimali dahilinde ulusal para cinsinden faiz geliri elde etmek ne kadar cazip olursa olsun, gelir-harcama kompozisyonuna uygun şekilde mutlaka döviz mevcudu oluşturulmalı.
- Döviz borçlanmalarını ancak ve ancak döviz geliri elde eden firmalar yapmalı. Kısa vadeli döviz borcu ve döviz likiditesi yakından takip edilmeli...
Elbette bunları sıraladıktan sonra, hiç tahmin edilemeyecek şok niteliğindeki durumlar için "yapacak bir şey yok, elle gelen düğün bayram" diyoruz. Mutlaka her türlü riske karşı sigorta yaptırmanın altını çiziyoruz. Operasyonel ve taktik düzeyde iş yapan birimlerin, eğer önlerine stratejik bir karar gelirse, bunun üst seviyede müzakere edilmesi gerektiğini hatırlatıyoruz. Böylelikle yetki aşımı ile yeterli tecrübeye sahip olmayanların inisiyatif alarak firmaya zarar vermesi önlenebilir. Güvenmek önemli ama kontrol elzemdir.
Prof. Dr. Emre Alkin'in önceki yazıları...