Günlük iş trafiğinden kafamı kaldırıp gelişmelere odaklandığımda daha önceki raporlarda arz ettiğim ihtimallerin yavaş yavaş elle tutulur hâle geldiğini görüyorum...
Önce Merkez Bankası aralık ayında zamansız ve büyük bir faiz indirimi yaptı. Ardından uluslararası kurumların yıl sonuna kadar politika faizlerinin %30'a düşeceği beklentisi geldi. Akabinde Merkez Bankası, 2025'te 8 PPK toplantısı yapacağını açıkladı. Bakan Şimşek konut arzının artırılması gereğinin altını bir değil birkaç kere çizdi. Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan "Yılın ikinci yarısından itibaren iyileşme gözle görülür hâle gelecek" dedi. Son olarak da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan asgari ücrette güncellemenin olası olduğuna yönelik sinyaller verdi...
Bakan Işıkhan, enflasyonda aksilik olması durumunda asgari ücrete ara zammın tekrar gündeme gelebileceğini söylerken, bu cümleleri Cumhurbaşkanı'nın müsaadesi olmadan söylemesinin imkânsız olduğunu düşündüm. Demek ki, haziran ayının sonuna kadar yavaş yavaş gevşetilen para politikası ve nihayetinde tekrar bir büyüme sürecine şahitlik edeceğiz.
Aslında mesele Bakan Işıkhan'ın dediği gibi "kazara" yükselecek bir enflasyon değil. TÜFE'nin resmî olarak %30 olacağını ama hayat pahalılığının %50 civarında olacağını hepimiz biliyoruz. Zaten gevşetilen para politikası sebebiyle bu durumun elle tutulur hâle geleceğini göreceğiz. TÜFE sepeti içinde son gelen kamu zamlarının etkisi katsayı olarak düşük olsa da, hayat pahalılığına bire bir etkisi olacağı için Bakan Işıkhan'ın bu müjdeyi şimdiden vererek toplumdaki birikmiş gazı almaya çalıştığını düşünebiliriz. Yaklaşan AK Parti Büyük Kongresi sebebiyle tüm bakanlardan sürekli müjdeli haberler dinleyeceğiz gibi gözüküyor.
Kiminle konuşsam "TL cinsinden para tutmakla olmuyor ne faiz ne de tasarruflarımızı koruyamıyor" diyor. Diğer taraftan faizler çok yüksek olduğu için konut almaktan vazgeçmişler. Ancak faizler yüksek iken konut fiyatları yatay seyreder, faizler düşerken ise konut fiyatları yükselir. Bunu pek bilmiyorlar. Dolayısıyla refah artmadan enflasyonu düşürme hikâyesinin önce "acı çekmek, sonra kısa süreli rahatlama ve ardından tekrar yükselen fiyatlarla karşı karşıya kalma döngüsü"nün tekrar yaşanacağını öngörmek mümkün...
Tüm bunlar döviz kurlarının bir anda sıçraması sonucunu oluşturabilir. Dolayısıyla Merkez Bankası'ndan döviz alım-satımları ve rezerv kullanımı konusunda bir önceki ekonomi yönetiminin yaptığı gibi radikal işler beklemek lazım...
Özetle, faizler düşerken kurların tutulması için çaba göstermeye devam edilecek. Tabii bu planın tutup tutmayacağı Trump'ın göreve başlaması ile anlaşılacak. Türkiye'nin kendi yağında kavrulmak yerine yüksek döviz getirisi vadederek ekonomiyi çevirmeye çalıştığı dönem daha fazla uzarsa birçok komplikasyon daha ortaya çıkacak. Dolayısıyla oldukça riskli olan bu tasarımdan farklı bir tasarıma geçtiğimizi hissediyorum...
Aslında, enflasyonun sonuçlarıyla değil doğrudan kaynağı ile uğraşmayı tercih etmediğimiz için, aynı döngünün içinde yuvarlanıyoruz. Kamu harcamalarını kesmediğimiz sürece refah artışını ancak ve ancak eğitim, yüksek teknoloji ve verimlilik ile aşabiliriz.
Prof. Dr. Emre Alkin'in önceki yazıları...