Anam babam üzülmesinler diye gözyaşlarımı içime akıtırdım...

A -
A +

Anneciğim, babacığım üzülmesin diye en acı çektiğim zamanlarda bile sesli ağlamazdım. “Onlar duyarsa üzülürler…” diye düşünürdüm...

 

 

 

Sağlıklı bir hayat sürdüğümüze hamd ve şükrederdik bütün ailecek. Her şeye rağmen güzel ailemi, evimi, köyümü, şehrimi, memleketimi seviyordum. Biz büyüklerimizden öyle gördük ve öyle de yetiştik. Rahmetli ninemin seferberlik hatıraları aile muhabbetimizi, vatan, millet kadir kıymetini bilmemizi had safhaya çıkarmıştı.

 

Anneciğim, babacığım üzülmesin diye en acı çektiğim zamanlarda bile sesli ağlamazdım. “Onlar duyarsa üzülürler…” diye düşünür, gözyaşlarımı içime akıtırdım.

 

Karda kayınca kayak,

 

Abimden yedim dayak!

 

'Babam geldi' dediler,

 

Fırladım yalın ayak!

 

               ***

 

Ailemizden bahis açıp da anacığımdan hiç konuşmamak olur mu?

 

Ana oğul ufak işaretlerle anlaşırdık. Bir şey sorduğumda cevabı evetse nefesini yüksekçe içine çekerdi, değilse cık derdi. Mektep hayatım başlar başlamaz zaten gözü hep üzerimde olurdu. Kendince çaktırmadan beni süzer, ders çalışırken bile ara ara gelip bakıp çıkardı. Canım yemek istemediğinde bile sanki bebekmişim gibi "hadi bir kaşık daha bir kaşık daha" diye zorla ağzıma tıkar, doyduğumdan emin olmak isterdi. Bir de biliyor musunuz? En çok yemeği, yemeğin en güzel yerini hep bana veriyordu. Ben büyüme çağındaymışım, okuyormuşum, ne kadar çok yersem o kadar çok güçlü, kuvvetli olurmuşum sebeplerini ileri sürerdi. Ama kendi kuş kadarcık yiyordu. Yalnız bana mı öyleydi? Hayır! Bütün evlatları için aynıydı. “Pişirirken atıştırdım. Bunlar sizin payınız evladım” der, bizi ikna etmeye çalışırdı. Sanki ben anlamıyordum da...

 

Bugünlerde babamın birkaç ay önce aldığı pantolon paçası kısa gelmeye başladı. Pantolon yukarıda kaldı. Leylek gibi garip görünüyor, bu durumumdan da utanıyordum. Giysem bir dert giymesem başkası yok. Anneciğim ne edip eyler bir yolunu bulur uzatırdı paçalarımı. “Dışarıda giymem ama” desem de o;

 

“Devirme o ela gözlerini tamam! Sen de evde giyersin koca oğlan!” derdi, saçlarımı okşarken.

 

Mevlüt ustaların evin önünden geçerken yerdeki bir taşa takılıp düştüm, dizim kanadı azıcık. Baktım peşim sıra koşuyor. “Yok bir şeyim! Korkma anacığım! Hakikaten hiç canım acımadı…” desem de yine koşup geldi, alelacele başındaki tülbendini çıkarıp kanayan yeri sildi, öptü, üfledi. Yaptıklarını seyrederken elimde olmadan gözlerim doldu, ona belli etmemeye çalıştım.

 

“Anne, abartma! Sadece küçük bir sıyrık!” dedim, geçiştirmek istesem de o yine bildiğini okudu. Ana yüreği işte! “Ana baba olun o zaman anlarsınız bizi!” derdi sık sık. Belli etmedi ama içi acıyordu. “Hadi dikkatli ol” deyip omuzumdan gıdıkladı, rahat edeyim diye de güldü. Canım anacığım gülünce gözlerinin içi gülüyor, gamzeleri daha bir güzel oluyordu. Temizliği, tertip ve düzeni pek severdi. En çok bu yüzden azarlamak mecburiyetinde kalırdı. Ne yapsaydı garibim onca insanın her şeyi elinden geçiyordu. Ayaklarımıza çorap, sırtımıza kazak, yetmedi iç dış çamaşırlarımızı hep elde dikerdi. Sabrına, azmine hayrandım. O kadar işi nasıl yetiştirdiğine bugün bile aklım ermiyor. DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.