Mazimi muhakeme edip iyi kötü yaşadıklarımı yazarak hem kendime çekidüzen veriyorum, hem de ders çıkarmaya, ibret almaya çalışıyorum.
Muallimlik nurdur, asla sönmez,
Dünyalar verilse hizmetten dönmez,
Millet gemisinden başkaya binmez,
Bitmez bir davadır, ölmez davamız.
Her biri yıldızdır, parlar durmadan!
Hizmet aşkı ile koşar sormadan.
Gece gündüz demez, hiç yorulmadan,
Ömür biter gider, bitmez davamız.
HOCA yaptıkların kaydı tutulur,
Olup bitenlerden, hesap sorulur,
Tembel, miskin olan hemen yorulur,
Bu iş kalp işidir durmaz davamız.
***
Binlerce gün, yüz binlerce saat geldi geçti ömrümden. Bazılarına göre kimini yaşamıştım, kimini yaşamamıştım. Bana göreyse ahirete faydalı olmayan bütün zamanlarım ziyan olmuştu. Ömür denilen zaman, istesem de istemesem de davetsiz bir misafir gibi geldi, o hızla da geçip gidiverdi. Bana dokunan nice güzleri, kışları, baharları, yazları bütün mevsimleri tükettiler ama geçen günlerim tekrar geri gelmedi ve gelmeyecekti de…
Çocukluğumun, gençliğimin, sevinçlerimin, hayal kırıklıklarımın, hüzünlerimin hepsi de lafta kaldı. Her şey sanki bir rüya veya masal; “bir varmış, bir yokmuş” gibiydi. Hafızamın en kuytu yerinde tek diri kalan o unutulmayacaklar biliyordum ki ben o yerimden gidince buharlaştılar ya da kanatlanıp uçtular.
Bazen kader aynı bahtı kurar birbirinden uzakta olanlara,
Bazen de bambaşka tahtlar sunar yan yana, dip dibe bulunanlara.
Mazimi muhakeme edip iyi kötü yaşadıklarımı yazarak hem kendime çekidüzen veriyorum, hem de ders çıkarmaya, ibret almaya çalışıyorum. Ömrümün bir yerine, tek bir anına, o andaki en mühim bir şeye takılıp kalmak da istemiyorum. Mazimde yaşamak, orada ölüp kalmak olacak şey değildi. Bir aşkta, bir acıda, bir veda merasiminde, ölüm gibi büyük bir kayıpta ya da bir daha hiç göz göze gelemeyeceğim bir yerde unutulmak da hoş olmasa gerekti. Ben yazayım ibret alan alır, almayan zaten yolunu çizmiştir. Kime ne diyebilirim ki?
Hayatımı bana has örülmüş imtihanım olarak görüyordum daima. Bir dağ yamacında bir evin penceresinde göz göze geldiğim günlerim, zihnimle düğümlenmiş. Bütün ömrümün hulasası gibi kalakalmışım o anlarımda. Dünyanın bütün yaşanmışlıkları geri gelse o beklediklerim gelmez artık. Hem de hiç gelmez. Ben de siz de hiç gelmeyeceğini bilmemiz lazım. İnsan zaten öleceğini de bilmez. Küçük meşguliyetlerle de ölümü, ahireti çabuk unutur. Belki unutmasa dilediği gibi nefsinin peşinde koşup dilediği gibi yaşayamazdı.
Zaman su gibi akıp gidiyor derler;
Onu kurtaracak, nerde o erler!
Anladığım kadarıyla zaman bildiğini okuyacak, verilen vazifesini tam yapacaktı. Buna uymayan, denileni yapmayan ise insanlardı. Biz de şu veya bu şekilde geçip gidiyorduk da vazifemizde gevşektik ve uyanamıyorduk. Zayi olacağımızdan bihaberdik.
Nefsimin elinde oyuncak olduğumu çabuk anlamıştım.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...