Yaşadıklarımı yazmamın sebebi çoktu, biri de benim durumumda olanları ikaz edip uyandırmaya çalışmaktı.
Nefsime diyordum ki: “Ah nefsin ah! Sen nesin, nelere kadirsin! Şu sonsuz kâinatın bütün hazineleri avucunun içinde, ancak onun kadir kıymetini bilmiyor ve nimetlerin elinden, avucundan kaçmasına ehemmiyet vermiyorsun. O kadar acı çekiyor, kederler içinde kıvranıyor, hüzünleniyorsun yine toparlanamıyorsun! İyi kötü hiçbir hadise fayda etmiyor, senin aklını başına getirmiyor! Sanki ninni gibi geliyor, iyice uyutuyorlar ya da avutuyorlar seni!”
Nefsim çok haindi çok! Kendinden emin ve bir o kadar da küstahtı! Ona her fırsatta diyordum ki: “Ey nefsim! ‘Bakın, dünya benim etrafımda dönüyor!’ diyorsun, her yerde ve herkese. Oysa zaman akıp gidiyor, günler hızla geçiyor. Ateşte eriyen mum gibi eriyor ömür, zaman kar gibi her şeyin üzerini örtüp kapatıyor. Belki de bu kadar çekici olmanın sebebi her şeye kuvvetin yetmesinden değil, her şeyi alt edebileceğini sanmandandır. Aldanıyorsun ey nefsim! Bana acımıyorsan bari kendine acı!”
Yaşadıklarımı yazmamın sebebi çoktu, biri de benim durumumda olanları ikaz edip uyandırmaya çalışmaktı. Şanlı ecdadımızdan bize yadigâr kalma “Ehemmi mühimme tercih etmek” diye harika bir deyim var malumunuz. “Mühim” önemli demek, “ehem” de en önemli mânâsına geliyor. Herhangi bir şeye karar verirken, bir işi yaparken önemli olanlar içinde en önemli olana öncelik vermek akıl icabıdır. Olması lazım gelen budur ama arzularımız, menfaatlerimiz, keyfî yaklaşımımız, gösteriş merakımız diğer ifadeyle NEFSİMİZ ne edip eyler bir türlü bırakmaz yakamızı. Başkaları için yaşarken kendimiz için yaşamayı beceremiyoruz, mesuliyetlerimizi tam yerine getirmek dururken gamsızlıkla öteleyip duruyoruz mühim olan işlerimizi. Mesela; çocuklarımızın tahsillerinde muvaffak olmaları mı çok mühimdir, yoksa ahlaki faziletleri kazanmaları mı? Teoride bu soruya çoğunluk “elbette önce ahlak” cevabını verse de pratikte hiç de öyle olmadığını görüyordum.
Yüksekten atar beni,
Düşerken tutar beni,
Kölesiyim ben onun,
Dilerse satar beni!
Yemen evliyasından Ahmed bin Ebû Bekir hazretleri, rahmetullahi aleyh, bir gün sohbetinde;
“Kardeşlerim, çok âlimler tasavvufu tarif etmiş. Bir de ben tarif edeyim mi?” diye sormuş. Onlar da;
“Çok iyi olur! Seviniriz efendim…” demişler. Bunun üzerine buyurmuşlar ki;
“Tasavvuf, ehemmi mühimme tercih etmektir. Yani hangi iş daha mühimse, ona öncelik vermek demek. Başka bir ifadeye “Tasavvuf, vakti en iyi şekilde kıymetlendirmektir” diyebiliriz kardeşlerim. Yarın amellerimiz Allahü teâlâya arz edildiğinde Hak teâlâ soracak hepimize…” deyince cemaatten biri;
“Ne soracak efendim?”
Allahü teâlâ “Ey kulum, işte amellerin. Sen beğeniyorsan ben de beğeneyim. Ama senin bile beğenmediğin bu amelleri ben nasıl kabul ederim?” buyuracak.
Sonra da o ameller, bir “paçavra” gibi çarpılacak sahibinin suratına.
Bunları düşündükçe hayatımı boşa geçirmemeye çalışıyordum. Ama hiç de kolay olmuyordu.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...