Behlül Dânâ olmuş olalı milletime, dîn-i İslâm’a hizmetim dokunmuş, halifeden halka kadar nicelerinin duâsını almakla şereflenmiştim.
Fen ve sanat müminin kaybettiği malıdır,
İlim Çin’de de olsa, gidip onu almalıdır.
Mümin yaşayıp hem de tam mümin kalmalıdır.
Öğren helâl, haramı, akıp gitmeden zaman,
Mutlak şaşırmış olur, iki günü bir olan.
İlim öğrenmek farzdır, hem kadın hem erkeğe,
İslam’ın izni vardır, Çin’e bile gitmeğe.
Hem yüzün olsun, sağlam tohum ekip biçmeğe.
Tedbiri al, çok çalış, bitip gitmeden zaman,
Kesin kaybetmiş olur, iki günü bir olan.
Pişman olmak istemezsen, doğrulardan söz et!
Dini tahsili tam yap, emri yasağı gözet!
İçini, dışını nur-u İslâm ile bezet.
Öğren farzı, vacibi, uçup gitmeden zaman,
Hepten yitirmiş olur, iki günü bir olan.
Tarif olmaz ârife, sivrisinek saz gelir,
HOCA nefsim diyene, zevkli hayat az gelir.
Her kışın sonu bahardır sonra da yaz gelir.
Çabuk mühimi öğren, göçüp gitmeden zaman,
Fırsat kaçırmış olur, iki günü bir olan.
***
AĞAÇ YAŞ İKEN EĞİLİR…
‘Sahte Kadı'nın yakalanmasına sebep olduğum için mi ne çok huzurluydum. Kendi kendime de “Acaba biraz kibir mi geldi bana?” diye sormadan edemiyordum. Çünkü nefsimin nasıl bir kâfir olduğunu, onunla mücadele etmenin ehemmiyetini bilerek bu hayatı tercih etmiştim. İçimden “Tövbe! Estağfirullah!” çekiyordum durmadan.
Behlül Dânâ olmuş olalı milletime, dîn-i İslâm’a hizmetim dokunmuş, halifeden halka kadar nicelerinin duâsını almakla şereflenmiştim. Alabileceğim en büyük mükâfat buydu benim için. Nefsime ayrıca pay çıkarmamalıydım, onu şımartmamalıydım. Tabii ki gücüm kuvvetim yetebilirse. Çünkü ona hiç ama hiç itimadım yoktu. Belli ki benim en büyük hususiyetim, düşmanımı çok iyi tanımam olsa gerekti.
Her daim olduğu gibi yine erkenden kalkmıştım. "Sabah erken kalktım" deyince bakın aklıma ne geldi?
Geçen gün Bağdat’ta biri bana “Behlül, sen hiç uyumuyor musun? Nasıl oluyor da hep aradığımda uyanık buluyorum. Gece yatmadığın gibi sabah da dipdiri ayaktasın? Ben ne etsem, yine de senin gibi yapamıyorum. Meselâ, bir türlü kalkamıyorum. Namaza zor uyanıyorum. Ne olur bu işin sırrını söyle!” dedi. Ben de gayr-i ihtiyari dedim ki; “Kalkınca ne yapacaksınız?” Biraz düşündükten sonra “Hiç…” cevabını verdi. Ona tekrar “Yani ne yapacağını bilmiyor musun?” Yine “Bilemiyorum…” dedi. İşte dedim mesele bu. Mesele uykuya yenik düşüp kalkamamanız değil, mesele sizi yataktan kaldıracak heyecanınızın olmaması! Hakikaten öyle. Eğer kalbinizi hoplatacak bir gayeniz, maksadınız, hedefiniz yoksa hiçbir zaman kalkamazsınız. Hem niçin kalkacakmışsınız ki? Diyelim ki kalktınız, o zaman ne olacak? Tarlaya mı gideceksiniz, fidan mı dikeceksiniz, ekin mi ekeceksiniz, şehrin bir köşesinde yardıma muhtaç bir yetimin başını mı okşayacaksınız, bir garibanın elinden mi tutacak karnını mı doyuracaksınız, insanlara bir güzellik mi yaşatacaksınız? DEVAMI YARIN