"Bu kadın düşmanlarım adına çalışan bir casus muydu?.."

A -
A +

"Kölem servisi yapmaya hazırlanıyordu ki, kapı tıklatıldı. Müslüman komşum olan dul kadın, başı önde mahcup içeri girdi..."

 

 

 

Abdullah bin Mübarek:

 

-Rahibi boş bırakmıyordum. Daha daha neler yaptığını, başka kimleri sevindirdiğini suâl edince, biraz düşündü yine. Son olarak şu iyiliğini dile getirdi:

 

Bir akşam 'büyük mabut' ocağın karşısına geçmiş, soframı kurdurmuştum. Üzerinde ne yoktu ki; nar gibi kızartılmış kuzu, bir petek bal, kaymak ve her evde nadir bulunabilen cinsten dedelerimizin yaptığı keskin ve yıllanmış şarap…

 

Kölem servisi yapmaya hazırlanıyordu ki, kapı tıklatıldı. Müslüman komşum olan bir dul kadın vardı. Baktım başı önde mahcup içeri girdi. Ocağını tutuşturmak için ateş istedi. Alevleri bacadan dışarı taşan kızgın ocaktan büyük bir köz parçası aldım getirdiği kaba koydum verdim. Kadıncağız yine başı önde çıkıp gitti. Tam yemeğe başlayacaktım ki yine geldi. Götürürken düşürüp söndürdüğünü söyledi, özür diledi. Bu sefer daha büyük, kolay kolay sönmeyecek bir parçayı hazırladım uzattım, başı önde mahcup bir gölge gibi sıvıştı. Fazla vakit geçmeden bir daha ateş istemeye gelince içimden: “Bunda bir iş var ama ne?” dedim. Daha büyük bir parçayı aldım verdim.

 

Aynı hareketi birkaç kere tekrarlamasından şüphelenmeye başladım. Aklıma kötü şeyler geliyordu. Acaba kadının elindeki közler eve gidene kadar dayanmıyor muydu? Yoksa kadın tekrar tekrar evimize girebilmek için bir bahane mi uyduruyordu?

 

"Acaba bu kadın benim neler yaptığımı gözetleyen ve evimin içinde bir şeyler arayan, Müslüman düşmanlarımın adına çalışan bir casus muydu? Yoksa beni baştan çıkarmak isteyen bir fahişe miydi?” Anlayacağınız tuhaf, tuhaf olduğu kadar kafamı karıştıran ve hemen cevaplanması lazım gelen suâller aklıma hücum ediyordu. Anlaşılan kadın da şüphelendiğimi sezmiş olacak ki sonuncu seferinde verdiğim közleri elbisesiyle muhafaza ediyormuş gibi yapıp güya sönmesine mâni oluyormuş, o vaziyette dikkatli yürüyerek hanesinin yolunu tuttu.

 

Bir kere içime kurt düşmüştü. Ben de gizlice odamdan çıktım, köşe bucak kadını takip etmeye başladım. Evinin kapısına varınca, dört beş çocuk “Anne! Bu sefer boş gelmedin değil mi?” diyerek bağrıştı, üzerine atıldılar. Kadıncağız çocuklarını, elindeki ateşten muhafaza ederek zorla ve hızla içeri girdi. Yaşları küçük sabiler de ağlaşarak onu takip etti.

 

Çok şaşkındım. Seslerini duyabileceğim pencerelerin önünde siperlendim. Çocukların dinmeyen ağlaşmaları arasında annelerine “Çok acıktım ana! Ne olursun yemek bul bize!” Bir başka çocuk: “Komşumuz kuzu kesmişti. Ondan isterim!..” Burada anlatamayacağım daha neler duydum. Anne çaresizdi. Aç çocukların suâllerine cevap verebilmek için derinden bir iç çekerek şöyle dedi: “Evlatlarım yapamadım! Yemek isteyemedim! Ben sizleri kırmamak için gittim fakat kapı açılınca yemek değil de ateş istedim. Yavrularım, biliyorum günlerden beri açız, buna rağmen bağrıma taş basıyor ve Allah'tan başkası önünde el açmanın küçüklüğüne katlanamıyorum. İstemeyi beceremiyorum! Alışık değilim yavrularım! Ah babanız olsaydı! Fakat bugün sabrım iyice tükenmişti. Komşumdan yenecek bir şeyler istemeye kararlıydım ama kapıdan içeri girince bu kararlılığım bitti. Bir türlü cesaret edip hâlimi açamadım. DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.