Bugün keyfim yerinde değil, kafam duman duman… 

A -
A +

Kışın şakaya gelir tarafının olmadığını herkes biliyordu. Hazırlıksız yakalanmaya, noksanlığa kimsenin cesareti yoktu.

 

 

 

Sütpınar'ın yanı başındaki harmanlarda hummalı bir koşuşturma vardı. Sanki seferberlik ilân edilmiş gibiydi. Gem sürenler, tahılı samandan ayırmak için tığ vuranlar, çayda tahıl yıkayan, hedik kaynatanlar, değirmene, dibeğe götürmek için içi zahire dolu çuvalları öküz arabalarına yükleyenler, sırtındakileri, elindekileri oradan oraya götürüp getirenler birbirine karışıyordu. Allah muhafaza, bir kar başladı mı hayat bitti demekti bu memlekette. Ne yapılacaksa şimdi yapılmalıydı. Kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar bile yaşlarının, güçlerinin ötesinde bir gayretle işin bir ucundan tutuyor, soğuklar başlamadan tahıllar ambara, samanlar mereğe, den, bulgur, yağ, peynirler kilere konmaya çalışılıyordu. Bütün bu koşuşturma ve canhıraş çabalar, kapıya gelip dayanan zor mevsim içindi. Her şey kurulu bir saat gibi tıkır tıkır işliyordu. Çünkü kışın şakaya gelir tarafının olmadığını herkes biliyordu. Hazırlıksız yakalanmaya, noksanlığa kimsenin cesareti yoktu.

 

Bugün keyfim yerinde değil, kafam duman duman… Orta mektebi bitirmiş bir yere hâlâ kayıt yaptıramamanın endişesiyle kara taşlardan rastgele yapılmış Seyfullah dayıların evi önünden, Dursun dayıların bahçe duvarları dibinden oldukça düşünceli olarak geçtim. Mal-davarın süt vermesiyle akmaya başlayan, onların sütten kesilmesiyle de kuruyan ve adını bu sütle olan irtibatından alan, köyün hayat kaynağı gözenin yanına vardım. Suyu azalmaya başlamış olmasına rağmen hâlâ buz gibiydi. Fasılasız akan bu billur kaynaktan kana kana içtim. Avuçladığım serin suyu yüzüme, kollarıma ve başıma da sürdüm. Biraz ferahlar gibi oldum. Bu arada beraber okuduğumuz arkadaşlarımdan birisinin abisi, heyecanla çayın ötesindeki harabe mereğe indi. Bir köşede ot yiyen eyerli atına atladığı gibi köyün sokaklarını toza dumana katarak uzaklaştı.

 

 

 

Sürerler fırça gibi,

 

Atarlar bohça gibi,

 

Herkes bir gül koparır,

 

Sahipsiz bahçe gibi...

 

 

 

Kafamda çözüm bekleyen onlarca soruyla büyükçe taşların birinin üzerine oturdum. Çalışanlara, telaşla sağa-sola koşuşturanlara dalıp gitmiştim ki, çayın karşı yakasında oturduğumuz evin kapısının açıldığını gördüm. İhtiyar Hüsna ninem belini tutarak çıktı. Başındaki tülbent bembeyazdı. Kamburunu düzeltmek istiyormuş gibi hafif sağa sola gerindi. Kurumuş ellerinin, ayaklarının titrediği uzaktan da fark ediliyordu. Başını kaldırdı etrafına, sonra gökyüzüne baktı.

 

Bulunduğum yerden "Hayırdır inşâallah!" diyerek kalktım. Ninem, taşlardan birinin üzerindeki tozları silerek oturdu. Cebinden kuka tesbihini çıkardı, başını ellerinin arasına aldı. Omuzlarında atkısı, dizlerinde kara yünden örülmüş peştemalı vardı. Mestlerini yaz kış çıkarmazdı. Zayıf, damarları çıkmış ellerini dizlerine koydu tekrar bacalara, harmanlara dikkatle göz gezdirdi. Aradığını bulamamanın hüznüyle, karanlık mağara ağzı gibi duran açık kapıya bakıp daldı.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.