"Bunlar babanızın da olabilir, başkasının da Sultan’ım!.."

A -
A +

"Dışlarını süsleyip başkalarına hükmeden dünya sultanları mı; yoksa içlerini süsleyerek ve başkalarının içlerini görüp hükmeden gönlün sultanları mı üstün?"

 

 

 

Halife:

 

- O da ne demek oluyor Behlül? Babamın olduğunu nereden biliyorsun?

 

- Bunlar babanızın da olabilir, başkasının da… sizi karşımda görünce muhterem pederiniz aklıma geldi. Bir an için öyle düşündüm. Efendim, bu elimdeki kafatası babanıza mı ait, yoksa çobanına mı? Ama hangisinin kölesine hangisinin babanıza ait olduklarını bir türlü anlayamıyorum.

 

- Öyle anlaşılmaz ki zaten. Bana sorsan ben de anlayamam! Kim bilir kimlere ait!

 

- Öyle olsa da bize ders veriyorlar bu hâlleriyle!

 

- Nasıl bir ders?

 

- Malumunuz hükümdarlar, sultanlar, hanlar, hakanlar dışlarını süsleyip onları başkalarına göstererek hükmeden mülk sultanı, kimileri de içini süsleyerek ahirete göçen gönül sultanı. Hangileri acaba daha kârlı Sultan'ım?

 

- Cevabını biliyorsun…

 

- Yani dışlarını süsleyip başkalarına hükmeden dünya sultanları mı; yoksa içlerini süsleyerek ve başkalarının içlerini görüp hükmeden gönlün sultanları mı üstün?

 

- Üstünlük takvada olduğuna göre…

 

- Mesele bu kadar açık Sultan’ım!

 

- !!!

 

 

 

Allaha sevgi, ibâdet ne güzel,

 

Zühd-ü takvâ vü kanâat ne güzel.

 

 

 

Sultan’ımın bu kadar ağır ve neşesiz olmalarında sanıyorum benim bu misallerimin de tesiri vardı. Herkesin bir niyeti, bir hedefi, gayesi var mutlaka. Herkes her yaptığında haklı olabilir. Benim vazifem ise kalplerde dünyaya düşkünlüğü hafifletmek, dünya hırsı ateşini söndürmek, ahiret hakikatini yeşertmekti. Her fırsatta, ister fakir olsun, ister zengin, ister koca ihtiyar olsun, ister minimini bir yavrucak fark etmezdi, onlara dünyanın geçici bir yer olduğunu, ahiretin de ebedî kalıcı yerimiz, asıl memleketimiz olduğu hakikatini hatırlatmak ve ona göre de hem dünyaya hem de ahirete çalışmak lazım geldiğini öğretmek istiyordum. İnsan, ölümle yüz yüze geldikten sonra ah, vah etmenin hiçbir faydası yoktu. Divaneliğim de, deliliğim de hep bunlardandı.

 

 

 

İster çok zengin ol, isterse fakir.

 

İster itibarlı, istersen hakir.

 

İster küfreden ol, isterse zâkir.

 

Bu dünya fânidir kimseye kalmaz.

 

Akıllı iyilik yapar, ah almaz!

 

 

 

Kabilinden kalpleri okşayıcı, nefsi terbiye edip hizaya getirici ilahiler mırıldanarak iskeletlere bakıyor, "Bir gün bana da böyle bakanlar olacak..." diyordum... "Yarın biz ölünce etlerimiz çürüyüp dökülecek, kemiklerimiz kuruyacak… hepten sahipsiz kalacağız kara toprağın kara bağrında..." diye ölümün yakınlığını ve kabir azabının dehşetini yaşıyor, kendime çekidüzen veriyordum.

 

 

 

Besmeleyle başlarız, hayırlı olsun kelâm,

 

Allah’a hamd-ü senâ, Resûlüne de selâm.

 

Tâbi olan insanlar, rahat eder vesselâm!

 

Niyet güzel olunca, vara yoğa bakılmaz,

 

Çok kıymetli olsa da, kırık küpe takılmaz!

 

 

 

İlim, ihlâs olmadan, hiç bulunur mu Cennet?

 

Amelsiz ilim ile olur mu hiç diyanet?

 

Kusurlar affedilir, affedilmez hıyanet!

 

Çalışan kazanır, işleyen demir pas tutmaz,

 

Okuyan unutur da, gezen, gören unutmaz.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.