Bu azim ve gayretle yeni çiçeklere hasret tomurcuk oldum. İyilerden olmak, ümit vermek, şifa dağıtmak, huzur ve saadet olmak için...
Şairlere ilham, âşıklara buket, çimene renk olan bir çiçek. O çiçek, boş yere mi çizildi? İş olsun diye öylesine mi bekliyor? Hayır! Hayat dolu insanları o çiçeğe benzetiyorsunuz. Buna samimiyetle inanıyorum. Bu güzel tasvirlerin karşısında şaşakaldığımızı, dilimizde söyleyecek kelimeleri yuttuğumuzu bilin kâfi. Çok günahkâr olsak da mavi gezegenimizin en muhteşem mahlûkları değil miyiz? Kurusak, hatta hepten çürüsek de rahmet buldukça çoğalmaya müsait... ebedî var olmaya en layığız. Ne hikmetse bizler, sizler, bütün herkes hiçbir şey olamayacakmış gibi yaşıyoruz. Bakın bu işe başlarken aşırı tereddütlerden bu resmi çizmiştiniz. Çizmek, size daha kolay geliyordu. Ondan başladınız ama onun üzerinde daha zor olanı hayal ettiniz. O, sizin hayallerinizden kâğıtlara yansımışsa; hakikat olan ne kadar şey vardır düşünsenize! Bizim için yeteri kadar oldunuz. Haydi, kendiniz için de bir çiçek olmayı deneyin...
Gayriihtiyari gözlerim buğulanmıştı. Ağlamamak için kendimi zorladım, olmadı. Bereketli bahar yağmurları gibi hem gözlerim hem de kalemim aktı aktı... Utandım, gözlerimi sağa sola saklayarak odamdan çıktım. Gizli bir köşede doya doya ağladım hem de... Karar vermiştim, bütün yaşadıklarımı en kalbi hislerimle yazacaktım. Günlerimi kıymetlendirdim, bıkmadım, usanmadım. Bu azim ve gayretle yeni çiçeklere hasret tomurcuk oldum. İyilerden olmak, ümit vermek, şifa dağıtmak, huzur ve saadet olmak için...
Ehlinin yazdığını, oku inat eyleme!
Fırsat eldeyken uyan, ömrü berbat eyleme!
Yarın mahşer gününde, boşa feryat eyleme!
Doğruluktan ayrılma, çalış ebedî kazan.
Asla pişman olmazmış, oturup derdin yazan.
Kerih olan vakitte, hiçbir namaz kılınmaz,
Doğru itikat gibi büyük nimet bulunmaz.
İstenilmeyen yerde, zarla zorla kalınmaz.
Havada uçmaz tavuk, denizde olmaz sazan.
Mahcup olup utanmaz, iyi düşünüp yazan!
HOCA der okumalı, ilmle olmalı âmil,
Susup konuşmasa da, elbet bilinir kâmil,
Kendini büyük sanır, bir şey beğenmez câhil
Hepten sapıtır gider, ihtiyarlıkta azan!
Elbet muvaffak olur, hem okuyup hem yazan.
***
DOĞUM TARİHİ BELLİ OLMAYAN ADAM!
Kendine has hususiyetleriyle sonbahar; her tarafı tesiri altına almıştı. Bir zamanlar insanlarla dolup taşan sokaklar, yollar, çeşme başları, bahçeler, harman yerleri çoktan terk edilmiş, viraneler gibi ıpıssız kalmıştı. Yaşlı, genç bütün insanlar, sokak hayvanları, akla gelebilecek börtü-böcek, bütün yaratıklar; yer yarılmıştı da sanki içine girmiş, ağız birliği etmişçesine ortadan kaybolmuştu.
Baharla birlikte uyanan hayat neredeydi? O gümbür gümbür gürültülü köy; sönmüş arı kovanı gibiydi. Puslu havanın, sönük güneşin altında ezim ezim ezilerek hâk ile yeksan olmuştu sanki. Devasa ağaçlara veda edip sağa-sola üvey evlat misali savrulan sarı, turuncu, kavruk yapraklar; gelişigüzel uçuşuyor, yollarda, sokaklarda, duvar boşluklarında hayvanatın ayakları altında ezilmeye mahkûm oluyordu. DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...