Sultan’ım siz devlet adamı olduğunuzdan asıl malumat sizde, hem güzel konuşuyor, hoş anlatıyorsunuz.
Behlül Dânâ:
- Kolay değil! Birisi canınıza kastetmiş, öleceğini biliyorsun az çok! O ruh hâliyle ve o anda “Canıma kastedene, beni öldürene hakkımı helâl ettim, onu affettim…” diyeceksin.
- Nefse en ağır gelebilecek bir durum Sultan'ım. Ama îmânın hakikatine varmış olanlar, Ahiretteki nimetleri düşünerek çok kolay bir şekilde canlarına kastedenleri affedebilmişlerdir. Katledilen kimse hemen ölmeyip mesela; birkaç saat sonra ölür ve ölmeden önce "Beni öldüreni affettim, ona bir şey yapmayın!" diye vasiyet ederse, Cennete dilediği kapıdan girer. Hazret-i Ömer, hazret-i Ali gibi büyüklerimiz, bu hadis-i şerifi bildiklerinden, kendilerini şehit eden katilleri için, hep böyle vasiyet etmişler.
- Rabbimin ne güzel kulları varmış… Helâlleşmek çok mühim. Fudayl’ı biliyor musun?
- Tanımaz olur muyum Sultan’ım! 'Tövbekârların sultanı' Fudayl bin İyad.
- Ben de tövbesini duydum, onun adına çok sevindim. Memnuniyetimi göstermek, sevincini paylaşmak için adamlarımdan birini çağırdım “Çabuk yerini öğrenin, beni ona götürün!” talimatını verdim.
- Sizin de böyle bir inceliğiniz var Sultan’ım, maşallah. Herkese nasip olmaz. "Alın bana getirin..." demiyorsunuz “Beni onun ayağına götürün…” diyorsunuz. Çok büyük fark var bu ikisi arasında.
- Behlül! Unutma ki hayatımız ne kadar düzensiz görünse de, ardında ilâhi bir kuvvet var. Allahü teâlâ bilir, siz bilmezsiniz. Sanki siz öyle değilsiniz de...
- Hocam sık sık derdi:
"Biz ebruyuz, renklerimiz karışmış, ruhlarımız KALU-BELA'DA tanışmış…"
- Fudayl bin İyad hakkında başka ne biliyorsun Behlül?
- Eşkıya iken tövbe ettiğini duydum sadece. Sultan’ım siz devlet adamı olduğunuzdan asıl malumat sizde, hem güzel konuşuyor, hoş anlatıyorsunuz. Zahmet olmazsa dinlerim.
- Peki! Gençliğinde eşkıyalık yaparmış. Bir gün adamları, büyük ve zengin bir kervanın geleceğini haber almışlar. Kervandaki birinin ise pek çok altını varmış.
- Nasıl da biliyorlar böyle şeyleri.
- Zanaatlerini ve işlerini tam yapıyorlar. Yani haram iş yapsalar da sebeplerine tam sarılıyorlar. İcabında en kıymetli olan canlarını ortaya koyuyorlar.
- Fedakârlık etmeden hedefe kavuşulamıyor Sultan'ım. Cenneti talep edenler de bir o kadar fedakâr olabilselerdi. Nerede o basiret?
- Haklısın Behlül! Bu altınları olan yolcu, eşkıyanın pusu kurduğunu fark edince; “Hiç olmazsa servetimi kurtarayım” diye düşünmüş. Onları saklayacak bir yer arıyorken, az ileride bir çadır görüp içeri girmiş. Bakmış, gençten biri namaz kılıyor. "Emin birini buldum" diye sevinmiş tabii. Namaz bittikten sonra selâm verip; “Ey genç kardeşim! Çok miktarda altınım var. Fakat eşkıyalar kafilemizi soyacaklar. Bunları sana teslim etsem olur mu?” demiş, gence uzatmış bütün servetini. O da çadırın bir köşesini göstermiş "Şuraya koy, sonra alırsın…”
DEVAMI YARIN