Tatilde Sütpınar Köyüne gelmiştim. Sabah erkenden evin dış kapısını açtığımda şaşırıp kaldım. Önümde kardan bembeyaz bir duvar yükseliyordu. Meğer gece boyu o kadar çok kar yağmış ki kapımızın önünü tamamen dolduruvermiş. Önce duraklasam da hemen kendimi toparladım. Beyaz duvarı itekleyerek dışarı çıktım. Çıktım ama hâlâ karların içerisindeydim. Ayaklarımın altına aldığım karları çiğneyerek sağlamlaştırdım. Yandan, üstten yeni karlar alarak onları da bastırdım. Bu işlem nihayetinde masmavi gökyüzüyle buluştum. Kendimi toprak altından çıkan köstebeklere benzetiyordum. Görebildiğim kadarıyla, bütün köy bembeyaz bir örtünün altında saklanmış gibiydi. Kafama takılan tek suâl; yarın erkenden İd’e, mektebime nasıl gideceğimdi?
Aslında kar temizlik ve beyazlık demekti. O beyazlık, tabiatın bizlere bahşettiği saf bir masumluğun da işaretiydi. Ne güzel masumiyetti bu karın yağışı; kirin üstüne de yağardı, temiz toprağın, taşın, taze çimenlerin üzerine de… Diye düşünürken Hüsna Ninem çıkageldi.
Acaba saatlerce yağsa kapatabilir miydi, insanların vicdanlarındaki kirlerini? Söndürebilir miydi, hırs denilen ve cayır cayır yanan içimizdeki korkunç ateşi?
!!!
Hakikaten insan, karın beyazlığını ve masumluğunu yok edecek derecede kirli miydi? Yoksa iftira mı ediliyordu?
Bilmem Nineciğim!
Vakti gelince öğrenirsin a güzel evladım! Ne güzel manzara! Çok kar yağmış maşaallah. Biliyor musun?
Neyi Nineciğim?
Kar bolluk, bereket demektir. Kardan korkma, onu kirletenlerden kork!
Bu kadar çok karı nasıl kirleteceğiz ki?
Çok kolay evladım! İki gün daha kalsan, nasıl sararıp solduğunu görürdün.
Yarın erkenden yola çıkmam lazım.
Kış günü yollar tehlikelidir evladım, sakın yalnız çıkmayasın!
Yok! Köyden birkaç kişiyiz, hep beraber gelip beraber de gidiyoruz.
İyi, yoksa bırakmazdım. Kar, köyümüzdeki çöplükleri, basmalıkları, bütün kirleri kapattı lakin içimizdekine kuvveti yetmiyor. Kapanmayan, silinmeyen bir kirlilik var bu insanların içinde! Vicdanların zarını delip, ruhuna sinmiş bir şekilde duran kirlilik! Bir masum çocukluğu kalmıştı insanoğlunun, onun da üzeri yırtık ve çamurlu, dizleri ise hepten yaralı, elleri çatlak çatlak…
Sabah sabah bir muammasın muhterem Nineceğim!
Yaş konuşturuyor a evladım! Susmak güzel şey de becerene…
!!!
Bir rüyâ görür gibi gözümde sevinçler var.
Beyaz bir sükût işte; kar yağıyor kar, kar kar;
Sanırım ki uçuyor gözümde hatıralar.
Beyaz bir sükût işte; kar yağıyor kar, kar kar!
Onbeş tatil (yarıyıl) henüz bitmişti. Sabahın keskin soğuğunda sivri granitten bir roketin belli belirsiz hayali gibi yükselen köy camisinin minaresi dibinden ellerim cebimde titreyerek geçip yola koyuldum. DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...