"Kim umar senden vefâyı, Yalan dünyâ değil misin?"

A -
A +

“Bir asır daha yaşayamadım diye ağlamak, bir asır evvel yaşayamadığıma ağlamak kadar beyhudedir...”

 

 

 

 

 

Ölümüm çok yaklaştı, ensemde hissediyorum nefesini! Tıpkı dedemin mevta şeklini almışım. Hep onu görüyorum. Bütün vefat edenler hanemi doldurmuş...

 

Bak işte ellerime hâkim olamıyorum ha bire titriyor, başım dönüyor, gözlerim kararıyor! Sen de görüyor musun bu hakiki akıbeti?

 

Pek az vaktim kalmıştı...

 

Hiç kimseyi, aklıma gelebilecek her Allah’ın kulunu kırmadan gitmek istiyordum öte âleme ama ölümün soğuk yüzü de beni benden alıyordu...

 

 

 

Kim umar senden vefâyı,

 

Yalan dünyâ değil misin?

 

Muhammed-ül-Mustafâyı,

 

Alan dünyâ değil misin?

 

 

 

Yürü hey vefâsız yürü,

 

Sensin hod bir köhne karı,

 

Nice yüz bin erden geri,

 

Kalan dünyâ değil misin?

 

 

 

Kimisini nâlân edip,

 

Kimisini giryân edip,

 

Âhir-i kâr üryân edip,

 

Soyan dünyâ değil misin?

 

 

 

Kasdedip halkın özüne,

 

Toprak doldurup gözüne,

 

Ehl-i gafletin yüzüne,

 

Gülen dünyâ değil misin?

 

 

 

İşin gücün dâim yalan,

 

Çok kişiden arta kalan,

 

Nice kere boşalarak,

 

Dolan dünyâ değil misin?

 

 

 

Başımı toprağa koyduğumda, herkes işinde gücünde olacak, yine güneş Şarktan doğup Garptan batacak, yani dışarıda hiçbir şey değişmeyecek, biliyorum...

 

Her doğumun bir ölümün de habercisi olduğunu çoktan öğrenmiştim.

 

Bir anlık mesele ÖLÜM. Başımı toprağa koyduğumda beni seven sevmeyen bütün insanlardan, soğuktan, sıcaktan, kurttan, kuştan, evimden barkımdan ayrılıp gideceğim. Günahlarımla sevaplarımla hiç gelmemiş gibi olacağım bu dünyaya. Sanki bu kulübede, şu karşımda devasa duvar gibi yükselen sarayda oturmamış, sultanla, Bağdat ahalisiyle hiç sohbet etmemiş, yememiş, içmemiş, üzerimden soyulup çıkarılacak bu elbiseleri hiç giymemiş, üzülmemiş, ağlamamış, sevinip gülmemiş, şu önümde uzanıp giden Dicle Nehri'nde hiç yıkanmamış, abdest almamış, şu tozlu yollarda hiç yürümemiş gibi olacağım…

 

Bir anda asırlar evvelinden hâk ile yeksân olmuş mevtaların arasına katılıp gideceğim.

 

Dünya bir HİÇ, bir HAYAL değil de ya nedir?

 

Ahiretini, bir hiç olan; bir hayalden ibaret dünyaya satana AHMAK denmez de ya ne denir?

 

Kaç senelik ömrümün neticesi: BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ…

 

Ben “Mâdemki ölümün ününe geçilemez, ne zaman gelirse gelsin…” diye hep hazır oldum. Bütün DÜNYA dertlerinin bittiği yere gideceğim çok şükür. Mübârek hocamın buyurduğu gibi:

 

“Bir asır daha yaşayamadım diye ağlamak, bir asır evvel yaşayamadığıma ağlamak kadar beyhudedir.”

 

    -BİTTİ-

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Mehmet GÜNEŞ 6 Şubat 2025 11:22

Elinize sağlık, Behlül Dânâ hazretleriniz hikayesini severek, zaman zaman hüzünlenerek okuduk. Yeni hikayenizi dört gözle bekliyoruz.

Hüseyin şahin 5 Şubat 2025 18:17

Ragıb abi çok teşekkür ederiz