Korktuğumdan mı ne çenelerim birbirine vurmaya başladı!..

A -
A +

Şahit olduğum bu korkunç manzarayı, bilhassa da tanınmayacak hâldeki bu yüzü, hayatım boyunca unutamayacaktım asla. 

 

 

 

Kuvvetle oradan oraya çarpan kol ve bacakları ancak sularla buluştuğunda durmak bildi. Derin bir sessizlik kapladı ortalığı; kulakları patlatacak kadar derin bir sessizlik… İhtimal rengim bembeyaz kesilmiş, âdetâ bastığım zeminle bütünleşmiştim, zerre kımıldayamıyordum. Hemen önümde, suyun üzerinde boylu boyunca sürüklenmekte olan hareketsiz bir beden… beni benden koparmıştı. Ağır ağır batıyor çıkıyor, akan kan suyu kızıla boyuyordu. Korktuğumdan mı ne çenelerim birbirine vurmaya başladı.

 

Şahit olduğum bu korkunç manzarayı, bilhassa da tanınmayacak hâldeki bu yüzü, hayatım boyunca unutamayacaktım asla. Eziklerin, çiziklerin, derin yarıkların birbirine karıştığı kan gölünün içinde billur gibi parıldayan kocaman bir çift kara göze takıldım. Bütün olan bitene omuz silkercesine semaya dalıp gitmiş bu cam gibi iki parlak göz bebeğinin derinliklerinde, öyle tuhaf öyle sarsıcı bir ışıltı vardı ki… Titremem belki de bunlara bakmamdan dolayıydı. Hücrelerime kadar işleyen bir üşümeyle sarsılıyordum. Ölümü bütün iliklerimde hissediyor, akıbetimi düşünüyordum ki birden çözülüverdim. Başladım tanımadığım bu insan için ağlamaya.

 

Kızgın yaz güneşinin kavurduğu hava, iyice yakacak yerde zayıf bedenimi buz kesmişti. Ardı arkası kesilmeyen hıçkırıklarla üşüdükçe üşüyordum.

 

Tam düşüp bayılacaktım ki Sultan’ımın o müşfik sesi yankılandı kulaklarımda:

 

- Behlül!

 

- !!!

 

- Hep ben mi peşin sıra koşturacağım!

 

- Ah Sultan’ım ah! Perişanım!

 

- Niçin? Yine ne oldu?

 

- Görmüyor musunuz hükümranlık sahandakileri?

 

- Görüyorum! Gördüğün gibi gözlerim de kör değil!

 

- Belki de bakar kör!

 

- Yine ne yaptım, neyi göremedim?

 

- Bak Dicle artık kan akıyor! Bir şey ifade etmiyor mu senin için?

 

- Ha o mu? Elbette bir mânâ ihtiva ediyor. Hayatın her an böyle bir akıbetle sonlanabileceğini hatırlatıyor.

 

- İyi de senin mesuliyet sahana girmiyor mu? Yani sizinle bir alâkası yok mu?

 

- Derinlere inme! İşine bak Behlül!

 

- Bak Sultan’ım! Hayata veda edip ölen bir kez, geride kalanlar bin kez ölüyor. Ben ne zamandan beri ölüp ölüp diriliyordum ki siz çıkageldiniz! Hiç de bendeki sıkıntılar sizde yok!

 

- Her şey Rabbimizden Behlül!

 

- Âmennâ ve saddaknâ! Şüphem yok ondan! Benim için de öyle Sultan’ım! Sıralı sırasız bütün ölümler erken kabul edilse de, sebeb-i hikmeti pek anlaşılamıyor olsa da içimiz yanıyor. Elimizde olmadan ahlanıyor, vahlanıyoruz!

 

- Ahlanıp vahlanman gideni geri getirmiyor Behlül! Her ne hikmetse, ne kadar insan tanıdıysam da hiçbiri ölmeye hazır değildi.

 

- Hazırlanmak için kimselerde korku ve gayret de yok.

 

- Onlar hazır olmasalar da ölüm onları serbest bırakmıyor, er geç yakasına yapışıyor. Öyle değil mi Behlül? DEVAMI YARIN

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.