Nineme çocukça sorular soruyor aklımca da cevaplar arıyordum... 

A -
A +

Ben, tek başıma bir evde hayat mücadelesi vereceğime aklının ermediğine yorumluyor, fazla evhamlılık olarak düşünüyor, mühimsemiyordum üstelik.

 

 

Köyümüz Aha, şimdiki ismi Beyler Köyü... Amcamın ifadesine göre, kendine bile yetmeyecek kadar arazimiz varmış. Okumasam ya gurbete ameleliğe, ya da çoban olup hayvan otlatmaya gidecektim, başka bir yol görünmüyordu.

 

Bizde; arazisi olmayanlar ya gurbete giderler, ya da köyün sürülerini otlatırlardı. Köyümüzün çobanlarından biri de Sürmeli Dayı idi. Uzun boylu babayiğit biriydi… Benim de boyum uzun olduğu için kendimi hep çoban olduğumda Sürmeli Dayı gibi bir çoban olacağıma inandırmıştım. Ameleliği, çobanlığı beceremeyeceğimi pekâlâ biliyordum. Öyleyse okumalıydım. Önümde tek açık kapı var, o da; iyi bir tahsil...

 

Kendi kendime:

 

"Ninem, şuracıkta hemen arkasında, pek sevdiği şu pencerenin dışındaki şen şakrak hayata niçin bu kadar yabancı duruyor? Kış başlarında bu güneşli gün, neden onu heyecanlandırmıyor?"

 

 

 

Gitse kış ayaz ile,

 

Bahar gelir yaz ile,

 

Çayır çimenler biter,

 

Yeşerir hep naz ile.

 

 

 

Çocukça sorular soruyor, aklımca da cevaplar arıyordum... Onun, okuyup da dönenlerin nasıl başkalaştıklarını, ailesine ve en mühimi; değerlerine nasıl düşman kesildiğini görüp üzüldüğünü, nereden bilecektim...

 

Ben, tek başıma bir evde hayat mücadelesi vereceğime aklının ermediğine yorumluyor, fazla evhamlılık olarak düşünüyor, mühimsemiyordum üstelik.

 

Bir yolunu buldu tekrar sordu:

 

"Söyle Ragıp'ım, nasıl olacak bu iş?"

 

Mahcup bir edâ ile elimdekileri, hasırın üzerine koydum. Oldukça nazik davranıyordum:

 

"Nineciğim, muhterem büyükanneciğim, şuracıkta bir yer, hiç endişelenme! İd'e gideceğim. Zor ve fazla uzakta değil... Her hafta sonu da geleceğim inşâallah... O güzel pamuk ellerinden doya doya yine öpeceğim, sen üzülme ve meraklanma, olur mu?"

 

Onun derdi başkaydı. Tekrar;

 

"Tek başına bir evde ha..." dedi.

 

"Bir arkadaşım da olacak Verintap'lı Aziz... Çakımetlerin Asım Dayı'nın mahdumu..."

 

Aileyi iyi-kötü tanımasına rağmen ninemin merakı bitmiyordu, mutlaka anlamak istiyordu:

 

"Yemeklerinizi kim yapacak, sobanızı kim yakacak?"

 

"Ahsen Bibimlere yakın ev. Hele bir gidelim Allahü teâlâ kerimdir."

 

Daha ileri gitmeyen güngörmüş ninemin, babamın kütüphene olarak kullandığı dolabın kırık camına bakarak gür, siyah saçlarımı düzeltirken bana pek üzgün baktığını gördüm:

 

"Biz büyük hicret geçirmiş, seferberlik, felaketler görmüşüz evladım, sizlerin bir şeyden haberi yok, onun için üzülürüm."

 

Ninem bugün, sanki bir meczup gibiydi. Hiç gülmüyor, hep endişeli, hep mahzundu.

 

"Ah!" çekti. "Bu tomurcuklar, açılmadan kuruyacak!" diye kendi kendine söylendi. Oldukça gergin, endişe içindeydi. Hayat tecrübesi onu, o noktaya getirmişti. Mutlaka bir sebebi vardı da biz bilemiyor ve anlayamıyorduk. Yaşadıkları sıkıntıları, evlatları, kendinden bir parça gördüğü torunları çeksin, yaşasın istemiyordu lakin gücü de yetmiyordu.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.