"Oğlum günahkâr biriydi lakin Musa aleyhisselâmı seviyordu"

A -
A +

Öğrenmek istediği başka bir şey vardır Musa aleyhisselâmın. Israrla soruyor: “Oğlunuz sık sık ne yapardı, kimlerle beraberdi?”

 

 

 

Emr-i Hak vaki oluyor ve Musa aleyhisselâmın ümmetinden o genç ölüyor... O devirde ibadetlerini yapmayanları, kötü işler peşinde koşanları yıkamadan, kefenlemeden çöplüğe atıyorlarmış, onu da öyle yapıyorlar. Musa aleyhisselâm, o gece bir rüya görüyor. Rüyasında “Git o kulumu çöplükten al, yıka, kefenle, öyle tertemiz kabristana defnet…” ilâhî emri veriliyor. Ertesi günü erkenden, rüyada gördüğü adamın evine gidiyor. Vefat edenin ihtiyar anacığına, oğlunu soruyor. O da hastalanıp vefat ettiğini, komşuların onu falanca çöplüğe attığını anlatıyor, ağlıyor. Öğrenmek istediği başka bir şey vardır Musa aleyhisselâmın. Israrla soruyor “Oğlunuz sık sık ne yapardı, kimlerle beraberdi, ne söylerdi?” diye. Dertli Anne, biraz düşündükten sonra: Oğlum günahkâr biriydi lakin her akşam eve geldiğinde “Anacığım biliyor musun? Musa aleyhisselâm çok doğru söylüyor lakin ben adam olamam…” diyor pek üzülüyordu...

 

Başka bir yerde de çok takva görünen, ibadetlerini hiç aksatmayan, abid biri yaşıyormuş, o da vefat ediyor. Komşular toplanıp yıkıyor, kefenleyip kabristana götürüp itinayla defnediyorlar. O gece Musa aleyhisselâm bir rüya daha görüyor. “Git o kulumu defnedildiği yerden çıkar, çöplüğe at…” Musa aleyhisselâm, taaccüb ediyor, erkenden rüyada bahsedilen adamın evine gidiyor. Kapıyı, vefat edenin hanımı açıyor. Kocasının ne iş yaptığını, kimlerle düşüp kalktığını, neleri çok söylediğini öğrenmeye çalışıyor. Hanımı: “Efendim, çok takva biriydi. İbadetlerini hiç aksatmazdı. Vefat edince komşular toplandı, lazım geleni yaptı, falanca kabristana da defnedildi…” diyor. Musa aleyhisselâm ısrarla “Ne iş işlerdi, sık sık neler söylerdi?” deyince, hanımefendi biraz daha tefekkür ettikten sonra: “Her akşam eve keyifle gelirdi. 'Hanım hanım; eğer Musa aleyhisselâmın dedikleri doğruysa biz yaşadık…’ derdi.”

 

Meselenin hakikatini anlayan Musa aleyhisselâm, asıl mühim olanın TAM, ŞEKSİZ ŞÜPHESİZ ÎMÂN OLDUĞUNU anlıyor.

 

- Behlül!!!

 

- Buyur Sultan’ım!

 

- Yaktın beni!

 

- !!!

 

Sultan’ımın yüzü tunç rengini almış, ter basmıştı. Sadece “Behlül! Yaktın beni!” dedi, başı önde kalktı, makamına yürüdü. Ben de kaçacak delik arıyordum. O hengâmede sıvıştım, kulübeme geldim. Kendimi suçladım epey ama baş edemiyordum bu hâlimle. Sanki biri bana "bunları de… bunları söyle...” deyip duruyordu arkamdan. İradem dışı söyletiyorlardı. Elbette her şey Rabbimizdendi.

 

Kalp kırmak veya gönül yıkmak demek, muhatabının aynasını kırmak demek olduğunu pekâlâ biliyordum. Artık o kırık aynanın doğru aksetmeyeceğini de… Hâlbuki herkesin o aynaya ihtiyacı vardı. Kırık aynayı kim ne yapsın? Siz zannediyorsunuz ki ben ona haddini bildirdim. Zahiren haddini bildirmiş gibi görünsem de aslında ben onun kalbini kırmakla Kâbe’yi yıkmış oldum da haberim yok! Diğer bir ifadeyle elimdeki bir nimeti yok etmiş, kadir kıymetini bilememiş oldum, nankör durumuna düştüm. DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.