En çok da neyi seviyorum biliyor musunuz? Teneke kutularda her gün rengârenk açan çiçeklerle alâkadar olmayı.
Yeni harflerle okuma yazması yoktu ama gözü üzerimdeydi. “Vazifeni yaptın mı, eksiğin kaldı mı?” der, çalışmaya teşvik ederdi. Derler ya “yiğidi öldür hakkını yeme.” Annem, ben hem sıkılmayayım, hem de daha çok öğreneyim diye ne duysa, ne görse hemen “Ne dersin evladım?” der, meselenin içyüzünü anlamaya çalışırdı.
Hayriye Sultan’a hayır demek ne mümkün? Bana kalsa çalışma kâğıtlarım bittikten sonra uçak yapıp fırlatırım gökyüzüne, fısıldarım rüzgâra “alın bunu götürün kalbimin kaldığı yere” diye. Ya da kâğıttan gemiler yapar yüzdürürüm bir avuç çamurlu suda, sanki deryalar, denizler önümde açılan pencere oluverirdi.
Şaka maka derken yaptıkça alıştım bu ev ve köy işlerine, sevmeye bile başladım neredeyse. Hani mecbur kalsam, Allah göstermesin, çekip çevirirdim evi bu gidişle. En çok da neyi seviyorum biliyor musunuz? Teneke kutularda her gün rengârenk açan çiçeklerle alâkadar olmayı. Çoğunun adını ezberledim. Ooo! O kadar çok ki, hangi birini sayayım şimdi!
Ömrümün çok hızlı, geçti baharı,
Neyleyim baharı, gülsüz olunca!
Bir tutsam gerektir yârı ağyarı
Gurbet illerinde öksüz kalınca.
Bana sual sorma, cevap müşküldür,
Alevler sönünce kalan toz küldür,
Ey Rabbim ağlatma, her daim güldür!
Karga gak der güzel öten bülbüldür.
Atıp tutma kardeş, değildir hüner!
Âşıkım badesiz pek başım döner!
Mahfazasız fener, elbette söner.
Emanet at binen, çok çabuk iner!
Bu HOCA diyor ki, yanlış anlama!
Okuma öğrettim kendi babama.
Her ipte oynadım, cambazım amma.
Bıraktım NEFSİMİ uydum imama!
***
Ne vakit yeni bir hedef tesbit etsem hayatımda, peşimi bırakmıyor zaman denilen mefhum. Dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar birbirine girip hepten karıştırıyorlar ortalığı. O hedefime ulaşıncaya kadar neyin ne şekilde, ne zaman olduğunu bilemez hâle geliyorum.
Hayat yolculuğumun her diliminde istikbalime dönük planlarım, projelerim oluyordu aklımca. Bu planların içinde her şeyin tam ve gönlümce olmasını istiyordum. Eminim sizin de kendinize göre yaptığınız planlarınız, hedefleriniz olmuştur, olacaktır da. İnsan olmak bunu icap ettiriyorsa da bir başka yüksek iradenin hâkimiyetinin dışına çıkamadığımız da başka bir hakikat, gün gibi aşikâr.
Bakarsınız günler geçer, haftalar, aylar ve seneler geçer de sonunda saniyeler geçmez olur. Meselâ; kafa bir takıldı mı sılaya! Sıcak terletir, soğuk üşütür, ateşli humma sayıklatır, sıla-i rahim hasretle çeker insanı. Yakalandın mı bu hasrete, işin bitmiştir artık. Kervan yutan çöle bir düşmeyegöresin, o dağlardan, yarlardan, azgın nehirlerden geçen kilometreleri aşmak bir harikulâdelik, yeteri kadar zaman ve bir o kadar da kuvvet ister. Hem de ne ile? Kâh bir çift ela göz veya hasta bir ana hayaliyle, fakat bazen de bir dere boyu, bir çınar altı, bir göze başı, ne bileyim bir bayram, ya da itimat ettiğin arkadaşlarınla aldığın bir mühim karar hayaliyle… DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...