Anlayacağınız onüç yaşında ilm-i siyasetin lüzumunu tam kavrayamasam da ne demek olduğunu sezmiştim.
Bu hadiseden sonra, bütün tahsil hayatım boyunca babamın mesleğini ağzıma bile almadım. Sorduklarında hep; “çiftçi" diyordum, hiç "imamdır" demedim...
Anlayacağınız onüç yaşında ilm-i siyasetin lüzumunu tam kavrayamasam da ne demek olduğunu sezmiştim.
Sanatta hakikatin sırrına ulaşmak, öz varlığı, ilahi varlığa bırakmaktır.
Sabretmenin sonu elbet selamet,
Gün doğmadan neler doğar demişler.
Dili tut, başı eğ, güzelce sabret!
Maksatsızlar aylak aylak gezmişler,
Gün doğmadan neler doğar demişler.
Bu fâni dünyaya gönül bağlama!
Dünya malı için sakın ağlama!
Ahiret işini gel al sağlama,
Günahları sıra sıra dizmişler,
Gün doğmadan neler doğar demişler.
Zafere sebeptir, sabır ve sebat,
Kulak asma, tatlı gelir boş vaat,
Oyalanma kıymetlidir her saat,
Sabırsızlar yaşamaktan bezmişler,
Gün doğmadan neler doğar demişler.
Söz gümüşse sükût altın, bilmeli,
Doğru yazıp, eğri sözü silmeli,
Sabrederek îmân ile ölmeli,
Bugün bulup yine bugün yemişler.
Gün doğmadan neler doğar demişler.
Meyvesi tatlıdır, kendisi acı,
Ey HOCA, dertlerin budur ilâcı!
Sabırla tırmanır insan yamacı,
Sabredenler Cennet tacı giymişler,
Gün doğmadan neler doğar demişler.
***
UZUN DONLULAR!..
Hayal edip bir düşünsenize; uzun bir kış geçirmiş sonra çisil çisil rahmetler yağmış, hemen peşinden altın sarısı güneş, ılık ılık ısıtmış her bir yanı… Alabildiğine uzayıp giden yeşilin envaiçeşidi çayırlar, zümrüt yapraklı söğütler, kavaklar, hepsi de yağmurda yıkanmış ışıl ışıl parlıyor. "Oh!" diyerek içine çektiğin toprak kokan tertemiz hava ve envaiçeşit çiçek usareleri... Yer yer pamuk bulutların asılı kaldığı gök kubbemiz masmavi. Serçe sürüleri o daldan o dala cıvıldaşarak uçuşuyor. Yepyeni bir gün başlamış, sımsıcak hayat dolu, çocuklar kıpır kıpır.
Böyle bir havada hiçbir şey yokmuş gibi nasıl davranır insanoğlu?
Böyle bir sabaha gözlerinizi açtığınızda soluduğunuz mis gibi hava, huzur ve saadet doldurmaz mı ruhunuza?
Dilinizde sevinç çığlıkları, sağa sola koşmaz mısınız hiç?
Narman Ortaokulu talebelerinde nerede o cesaret! Nefes bile alamıyoruz İsmail Bey’in korkusundan. O ise; kendi âleminde. Güneşe, kuşlara, yeşile; kısacası bütün bahara sırtını dönmüş, kendi idealleri doğrultusunda nutuk çekiyor biz talebelerine:
“Sakın ha yanlış anlamayın! Hiç kimseye öfkem filan yok!.. Biz okuyan, çalışkan talebenin canını acıtmayız. Verdiğim teksirleri ezberlemez, hareketleri istediğim gibi tam yapmazsanız, bilin ki hepinizi de sürüm sürüm süründürürüm! Sınıfta bırakır, diploma yerine kapı gibi tasdikname verir, babanızın tarlasına gönderirim! Konuşanın kim olduğunu düşünün! Yapar mıyım, yapmaz mıyım? Onu da pekâlâ bilirsiniz? Ne demek istediğimi anladınız değil mi?”
“!!!”
“Soruyorum! Anlaşılmayan bir şey var mı?”
“!!!”
Hiçbirimizden çıt çıkmıyordu. Korku dolu gözlerle konuşulanları dinliyorduk sadece.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...