Utancımızdan başımızı kaldırıp birbirimize bakamıyorduk bile!

A -
A +

“Ne duruyorsunuz miskinler? Duymadınız mı dediklerimi? Çabuk soyunun! Soyunun dedim! Hayvan herifler soyunun!..”

 

 

 

Emir, en korktuğumuzdan gelse de, kimsede bir hareket, bir kımıldama olmadı. Sanki o sözler bize söylenmemişti, birbirimize bakınarak beklerken müdür; ağzından tükürükler saçarak bağırıp hakaret etmeye başladı:

 

“Ne duruyorsunuz miskinler? Duymadınız mı dediklerimi? Çabuk soyunun! Soyunun dedim! Hayvan herifler soyunun!..”

 

Yine kimsede bir hareket olmayınca bir köşede istif edilmiş sopalardan birkaçını eline aldı, düşmana hamle yapan kuvvetli bir şövalye gibi üzerimize yürüdü. Vurduğuna bir daha vurmaya ihtiyaç kalmıyordu! Ekin biçer gibi deviriyordu. Kafa, kol nereye denk gelirse gelsin sopaları var gücüyle indiriyor, ağza alınmaz küfürler savuruyordu… Ağır hakaretleri duyup kafamız kolumuz da şişince mecburen soyunmaya başladık. Utancımızdan başımızı kaldırıp birbirimize bakamıyorduk bile.

 

Aşağı-yukarı hepimizin durumu aynıydı. Beyaz Amerikan bezinden yapılmış don gömlekle, mezardan hortlamış taze mevtalar gibiydik.

 

Yalnız bir arkadaşımız ne kadar dayak yediyse de pantolonunu çıkarmadı. Bir yolunu bulup kaçtı. Sonradan öğrendik ki o çocuğun donu da yokmuş. Bu hadise onun eğitim hayatının sonu oldu. Utancından, kahrından okula bir daha gelmedi. Aklıma her geldiğinde hayıflanırım.

 

Bu hâlimizi gören yakınımızda hayvanlarını otlatan çocuklardan birinin gülerek; “UZUN DONLULAR” deyip alay edişini hiç ama hiç unutamadım. Daha dün gibi hafızamda o sahneler.

 

 

 

Canımıza kastetmiş, müdür denilen cani,

 

Caniye cani diyen, yiğitler nerede hani?

 

Adam neyin peşinde, bu nasıl bir yaratık?

 

Buna can mı dayanır, sabır kalmadı artık.

 

 

 

Yürüyen bir şeytanmış, kovulmuş lâin imiş,

 

Fikri ithal malıymış, vatansız hain imiş.

 

Hiç mi merhameti yok, hepten vicdansız mıdır?

 

Yoksa sütü mü bozuk, temelden kansız mıdır?

 

 

 

İçtiği hep şaraptır, düşüncesi seraptır,

 

Bu gidiş iyi değil, akıbeti haraptır.

 

Hem suçlu hem güçlüdür, hiçe sayar milleti,

 

Çekip gitsin buradan, bulaşmasın illeti!

 

                         ***

 

     AZ DAHA BOĞULUYORDUM!..

 

Her biri ayrı ayrı ses ve güzellikteki kuşların, renk renk, çeşit çeşit çiçeklerin, sıcak güneşli günlerin, tabiatın yeniden dirilişinin habercisi olan soğuk kış günlerini, ak çiçekler gibi lapa lapa yağan karları, çoktan gerilerde bırakmıştık. Şimdi gönül bahçemizde açılan yeni goncalarla ailelerimize vuslat heyecanını yaşıyoruz. Pek büyük ümitlerle dolu, oldukça da keyifliyiz. Sıcak yaz günlerinde annelerimize, babalarımıza nasıl yardım edeceğimizi düşünürken bir yandan da çeşitli tatil hayalleri kuruyoruz. Merasim yaptığımız çayırdan baktığımda yoncalıklar, etrafı tahta ve dikenli çalılarla çevrili yeni ekilmiş bostanlar, buraya giriş yolu arayan üç-beş kara kuru afacan ve mısır tarlalarında çapa yapan kadınlar görünüyordu.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.