"Uyan gafletten, gece gündüz hep Hakkı zikret,/Zalim mazlum herkese, hakkın varsa helal et!"
Haramla yorulandan, akanlar kirli terdir,
Günahlara alışan, kudurmuştan beterdir.
Tövbe-i Nasuh eden ise er oğlu erdir!
Karşına kim, ne diye çıkarsa çıksın sabret!
Suçlu suçsuz herkese, hakkın varsa HELÂL ET!
HOCA dünya fâni, hem hayâl, hem de yalandır,
Fakir, parasız değil, arzusu çok olandır.
Ne kadar biriktirsen de ahiri talandır.
Uyan gafletten, gece gündüz hep Hakkı zikret,
Zalim mazlum herkese, hakkın varsa HELÂL ET!
***
Koyu yağmur bulutları, çok şiddetli bir fırtınanın gelmekte olduğunu haber veriyordu. Buna rağmen kulübemden ayrılmaya ve tanımadığım bilmediğim uzaklara gitmeye kararlıydım. Ne pahasına olursa olsun buralardan hepten uzaklaşmak istiyordum. Yiyecek ekmeğim, içecek suyum, başıma gelecek hadiselerim beni bekliyordu.
Karanlık yağmurlu bir gece, şimşekler çakıyor, gök gürlüyor, müthiş bir fırtına var ve insanlardan fakir, zifiri karanlık gece yarısında yollardayım. Evde olduğu gibi dışarıda da umumiyetle tek başımaydım… O gece de öyleydim. Şimşek çakmasını, yıldırım düşmesini ve gök gürültüsünü saymasaydım kendi ayak seslerimi dinleyerek yürüyecektim. İlerideki tepelerde vahşi hayvan silüetleri görüyor, gayr-i ihtiyari ürperiyordum. Ne kadar tevekkül ehli olsam da ölümle burun buruna gelmek kolay bir şey değildi. Her ne olursa olsun can tatlıydı. Çeşitli virajları dönerken karşıma ne çıkacağını kestiremesem de yolumdan dönmüyordum. Beni bir şeyler çekiyordu da ne olduğunu bilmiyordum…
Şehrin kenar mahallelerinden geçerken, havanın bozukluğuna ve karanlığa rağmen hâlâ çalışan insanlar gördüm, bu garibanların telaşlı hâli beni hep hüzünlendiriyordu oldum olası… Daha bir efkârlandım. Ha ağladım ağlayacaktım. Çünkü bu insanlar ve yollar benim mazimdi, unutulmaz hatıralarımdı, yaşanmış geçmişimdi. Kendimi onlarda buluyordum.
İşte o yağmurlu ve fırtınalı gecede şiddetli bir şimşek çakması, gündüzmüş gibi etrafı aydınlattığında, bütün ihtişamıyla önümde yükselen sarayı gördüm, kaybetmiş olduğum bir şeyi bulmuş heyecanıyla Sultanımız aklıma geliverdi. Ne zaman çıkmıştı ki? Önümde aşılması imkânsız bir kale ya da insan eliyle yapılmış dağ gibiydi saray. Yakınından geçerken üç kişinin beklemekte olduğunu fark ettim, bunlardan biri; bir tabipti. Sarayın, Sultan’ımızın hususi hizmetlerinde bulunuyordu, benim de daha önce bir hastalıktan şifa bulmama vesile olmuş, çok duâ etmiştim. Ona minnettardım, hep duâ ediyordum, anlayacağınız çok borcum vardı. DEVAMI YARIN