Yakınlarımızı daha çok unutuyoruz!

A -
A +

Dönüp etrafıma baktığımda hayatımda yaşayanlardan daha çok ölmüş olanlar yer tutuyor.

 

 

 

Halife:

 

- Ölüm vakti geldiğinde tehir edilme, geciktirme gibi bir keyfîliği de yok Sultan'ım. Lakin bu vaka nedir? Suçlu kimdir? Ben miyim, yoksa başka birileri var mı?

 

- Ha o mu? Elbette sen, o, bu değil! Mesuliyet bize, yani sultanlara ait. Dönüp etrafıma baktığımda hayatımda yaşayanlardan daha çok ölmüş olanlar yer tutuyor.

 

- Orası doğru! Ölmüş yakınlarımızı değil, yaşayan yakınlarımızı daha çok unutuyoruz. Ölenlerimiz şu veya bu şekilde kendilerini hatırlatıyor, yaşayan yakınlarımız unutulduğunu bile hatırlamaz. İnsan ölse bile geride bıraktıkları hatıraları, eserleri, hayat hikâyeleri ölmüyor kolay kolay!

 

- Yanı başımda cereyan eden ve kanlar içindeki bu ceset beni fena sarstı. Dicle üstünde kurumuş bir kütük gibi yüzen cesedi, niçin böyle olduğunu tam anlamadan, başımı toprağa koyana kadar unutamayacağım!

 

- Herkes her şeyi anlayacak diye bir şey yok Behlül!

 

- Ben anlamak istiyorum!

 

- Belki de mezarlıklara aşina oluşunda bu ve benzeri hadisenin büyük bir yeri vardı da sen farkında değilsin. Bak sana ne anlatacağım Behlül?

 

- Anlat...

 

- Adamın biri Musa aleyhisselâma: "Ya Musa Nebi! Bütün hayvanların lisanlarından anlamak istiyorum. Tur-i Sina’ya gittiğin zaman Allahü teâlâya arz et de benim bu duâmı kabul buyursun…” diye yalvarırcasına talepte bulunuyormuş. Musa aleyhisselâm da her ısrarında ona:

 

"Her şeyi bilmek iyi olmaz! Senin hayvanların lisanından anlamaman, anlamandan hakkında daha hayırlıdır. Bu durumun senin için daha iyidir. Gel bu isteğinden vazgeç!” Demişse de adam dinlememiş. Yalvarırcasına bu akılalmaz talebini tekrarlamış... Bir gün Musa aleyhisselâm Tur Dağına çıktığında Allahü teâlâ:

 

"Ya Musa! O, senden ısrarla talepte bulunan kulumun duâsını kabul ettim. Bundan sonra bütün hayvanların lisanından anlayacak. Yalnız her şeye ehemmiyet vermesin, sonra onun için iyi olmaz..." buyurmuş.

 

Musa aleyhisselâm, Tur-i Sina’dan geldikten sonra durumu bildirip her şeyle fazla alâkadar olmamasını ısrarla tavsiye etmiş.

 

Kendisine müsaade edilen, salâhiyet verilen adam, akşam ahıra hayvanlarını yemlemeye girmiş. Neler konuşacaklarını pek merak ediyormuş. Tam yemlerini verip kenara çekilince eşekle öküzün sohbete başlamasına şahid olmuş. “Acaba ne konuşuyorlar?” deyip merakla dinlemeye başlamış.

 

Önce öküz söze başlamış: "Yahu eşek kardeş, sana gıpta ediyorum!”

 

“Niçin gıpta ediyorsun öküz kardeş?”

 

“Niçin olmasın ki? Bak senin işin ne iyi. Bana yaz, kış rahat yok! Her mevsim, her yerde, her şartta çok çalışıyorum. Yarın sabah erkenden çifte koşacaklar ama sense maşallah akşama kadar rahat gezecek, canın istediğini yiyip içeceksin… Velhasıl-ı kelâm benim işim çekilecek gibi değil, çok zor çok!” demiş. DEVAMI YARIN

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.