Yazmak çok zor, fakat okumak daha da zor!

A -
A +
YENİ ROMAN
 
**************************
 
Tarihî, sosyal ve çocuk romanlarının usta kalemi Ragıp Karadayı Türkiye okurları için yazdı.
KUL OLDUĞUMU ANLADIM
              ABDİÂCİZ
Bugün başladık…
 
**************************
 
İçimde kıpırdanan bir şeyler vardı, bazen hüzünleniyor, bazen tebessüm ediyordum. Bu hâlimi gören olsaydı mutlaka “deli” derdi.
 
Umumiyetle sabah erkenden kalkardım. O gün de öyle oldu. Namazımı kıldım, gidip balkondaki kanepeye oturdum. Serin bir bahar sabahı… Gökyüzünü kaplayan kurşuni bulutlar ha yağdı ha yağacak… Bugün mühim bir işe başlayacağım. Aylardır hazırlanmıştım. Ne kadar süreceğini tahmin edemediğim bu maziye dönüş yolculuğumu, bildik metotları kullanarak bir an evvel bitirme telaşındayım.
Buradan etrafı seyrederken tefekkür etmeyi pek severdim. Elimde değildi. Görebildiğim kadar uzaklara baktım. Hafiften hafiften ağaç yaprakları sallanıyor, serin bir rüzgâr yüzümü okşayarak esiyordu.
İçimde kıpırdanan bir şeyler vardı, bazen hüzünleniyor, bazen tebessüm ediyordum. Bu hâlimi gören olsaydı mutlaka “deli” derdi.
Aile efradımla geçimli, konu-komşuyla uyumlu, işim-gücümle barışık, bu yüzden mesut ve bahtiyar sayılırdım. Hâlim, yüzümden rahat okunurdu.
Uzun zamandır zihnimi meşgul eden şeyin son merhalesine gelmiştim. Ne edip edip hatıralarımı yazacaktım lakin buna cesaretim yoktu. Mesele de buydu. Yazmak çok zor, okumak daha da… Meşakkatli, renkli, oldukça da meraklı ömür sürenler çoktur bu fâni âlemde. Hatta “Benim yaşadıklarımın yanında bunların lafı mı olur?” diyenlerin olabileceğini tahmin etmek, feraseti çok yüksek olmayı da icap ettirmez. Aramızdaki fark; siz o dudak uçuklatan hayatınızı yazmadınız ben ise yazıyorum…
 
Üzülüyor pederim,
Sonu merak ederim,
Durmaz isen ey nefsim,
Başım alır giderim!
 
Bu işe karar verdikten sonra neler gelmiyordu ki aklıma; alacaklarım, vereceklerim, kazandığım ve kaybettiklerimle koca bir ömür geçirmiştim. Bu yolculuğumun her durağına birçok ümit, binbir de pişmanlık bırakmıştım. Hayat basamaklarının bütün safhalarından şu veya bu şekilde geçmiştim. Geçmiştim geçmesine de bir fâninin bilmesi, yapması lazım gelenlerin ne kadarını yapabilmiş, ne kadarını yapamamıştım, meçhuldü. Pişmanlıklarım mı çoktu, memnuniyetlerim mi? Ne kadarını sindirmiştim içime, neler kalmıştı hafızamda? Sanırım pişmanlıklarım ağır basıyordu. Doğru diyebilecek neyim vardı ki? Tek kelimeyle “HİÇ…”
Bu hissiyatla, hiçbir tebessüm çiçeğine vatan olamayan, o acımsı, ekşi yüzümle gidiyordum meçhul akıbetime doğru. İlk hatıramda; mektebe ilk başlamanın ürkekliğini yaşayan bir çocuk gibiydim. Acizliğimi daha çok hissediyordum.
Her şeye hep ibretle baktığımı söylemiştim. Hem düşünüyor, hem ders çıkarıyordum hadiselerden. Sokaklarda, caddelerde pişmanlık emareleri ile dolu yüzüme benzeyen ne kadar da çok yüz varmış meğer!.. Çaresiz, isteksiz, dünyanın hırsına kapılıp aksak adımlarla işlerine gidiyorlar. Sokaklarda, park ve bahçelerde maksatsız dolaşan insanları gördükçe üzülüyordum. Her birimizin zihnine kazınan hedefsizlik, yalnızlık gittikçe kronik ruhi bunalımlara, sonra pişmanlığa dönüşüyordu.
DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Ragıp 9 Şubat 2025 22:25

Ve aleyküm selâm ve rahmetullah ve berakâtüh kıymetli Mustafa Bey kardeşim.

Mustafa korkmazyürek. 6 Şubat 2025 15:25

Selamin aleyküm Almanya'dan