Seçim demek meydan mitingi demektir. Bazı kaymakamların işgüzarlıklarına şaşıyoruz. Balkondan konuşunca oluyor, TIR'dan konuşmak yasak. Onlar da herhalde büyüklerinden ilham almaktalar. Demokratik hayatımızda bu iki kelimenin büyük yeri var. Yasak ve hayır. Hayır da dense yasak da dense vatandaş bildiğini okuyor. Meydanlardaki on binleri taşıma olarak kabul etmek hiç doğru değil. Böyle derseniz vatandaşı incitmiş olursunuz. Taşıma hadisesi yok. Aksine reaksiyon var. Bir de gözden kaçmaması gereken husus şu. Millet hemen her parti için meydanlara koşmakta. Meydanlara koşuyor, söylenenleri dinliyorlar. Sonunda kararlarını verecekler. Ne karar verecekler? Onu kimse bilmiyor. Bazısı yüzde 50 ile geldiğini haber veriyor. Baraj derdi olan bazıları da tek başına iktidar olacakları iddiasında. Vatandaşsa apayrı yerde. Onun derdi başka. O, 4 mayısta kimin başbakan olacağını merak ediyor. Başbakan önemli. İktidarı başbakan icra edecek. Ülkemizden öyle manzaralar görüyoruz ki anlatılması zor. Beslenme yetersizliği yüzünden bazı kadın, erkek ve çocuklarda renk kalmamış. Omuzlar, avurtlar, ümitler çökük vaziyette. Onları siz de görmüyor musunuz? Bu sessiz kitlenin derdi kimin ne kadar oyla seçileceği değil. Onlar kimin başbakan olacağını merak etmekteler. 4 Kasım Sabahı'nın Başbakanı daha şimdiden ateşten gömlek giymeye hazır olsun. Belki kendini savaşın ortasında bulacak. AB ile cebelleşecek. Ne var ki işsizlik ve açlık savaştan da AB'den de önde. Müstakbel başbakan bunları kafasından çıkarmasın. Büyük bir yükün, büyük bir vebalin altına giriyor. Ona durmak, ona yorulmak, ona uyumak yakışmaz. 4 Kasım Sabahı her kim başbakan olursa olsun millet kendisine dört elle sarılacaktır. O ellerin kayıp ümitsizce iki yana düşmemesi lazım. Vatandaşta tâkât kalmadı. "Zehirle pişmiş aşı yemeye kimler gelir?"