Netleşmesi gereken soru budur; Washington hangi niyetlerin peşinde? Düne kadar Irak'ın kapılarını BM denetçilerine açması isteniyor, Bağdat da bu isteğe direniyordu. Amerika'nın iddiasına göre Saddam Hüseyn'in elinde kitle imha silahları bulunmaktadır. İyiliksever George W. Bush, insanlığı bir felaketten kurtarmak için bu silahlara el koyup hasmını tesirsiz hale getirmek istiyordu. Birden sürpriz bir gelişme oldu. Irak, saraylar dahil şüphe duyulan her binanın kapısını müfettişlere açtığını ilân etti. Artık Beyazsaray'ın müdahale için haklı bir gerekçesi kalmamaktadır. Şayet müdahale sırf kitle imha silahları için düşünülüyorsa... Bu lakırdıya bundan sonra kim inanır. Demek ki kitle imha silahları bahane. ABD'nin bölgeye dönük olarak başka maksatları var. Manzara'ya bakınız... ABD'nin başında bir adam... Bu adam, Irak'ın başındaki adamın babadan düşmanı. Bir nevi kan dâvâsı. Fakat düşmanlığı babasından ileri. Babası ne de olsa bir Körfez harekâtı yapmıştı. O harekatta ülkeler Amerika'yla birlikte oldular. Şimdi ise herhalde İngiltere ve İsrail dışında müttefiki yok. Türkiye'ye gelince... O noktada kendi derdimiz başlıyor. Türkiye ile Irak arasında din, coğrafya ve tarih birliği var. Eğer yurdumuzda iki milyon Abdülkadir isminde vatandaşımız mevcutsa bu, kabri Bağdat'ta bulunan büyük veliden dolayı. Keza iki milyon Cüneyd varsa yine Bağdat'ta olan bir başka büyük veli sebebiyle. Üç milyon Hanefi ve Hanife ismi taşıyan kadın-erkek vatandaşımız bulunuyorsa bu da türbesi Bağdat'ta olan mezhep imamımızdan dolayı. Yığınla misal dile getirilebilir. Aktüel olana gelince... Biz Irak'la komşuyuz. Türkçe'de bir deyim vardır. "Komşu komşunun külüne muhtaçtır" diye. Bir çok konuda Irak, Türkiye'ye muhtaç. Bir çoğunda da Türkiye, Irak'a. En iyi ihracat yaptığımız iki memleket varsa biri Irak. O halde Irak'ın beklediği gibi Türkiye çok faal bir şekilde bu savaşı durdurmak için her ne lazımsa onu yapmalıdır. Amerika, sırf kitle imha silahları için ayda 9 milyar dolar harcamayı göze almıyor. Uzun vadeli hesapları olmalı. ABD'nin hesabı her ne olursa olsun. İster Bush'un kaprisi, isterse uzun vadeli çıkarları. Neticede çok yönlü olarak zarara girecek biziz. Zaten son derecede tehlikeli gelişmeler oluyor. Barzani-Talabani kuvvetleri fırsattan istifade ederek Kerkük'ü ele geçirip merkez ilân etme peşinde. Kerkük düşünce peşinden Musul, Süleymaniye vs. gibi tarihen Türkiye'ye ait ve petrol kuyuları cihetiyle hukuki bakımdan Osmanlı Hanedanı mülkü yerleri de ele geçirmek için çalışacaklar. Bu aynı ânda Bağdat ve Ankara'yı harekete geçirecektir. TSK'nın bölgede istikrarı korumak için başlatacağı bir operasyon daha şimdiden PKK/KADEK'i de teyakkuz haline getirmiştir. Bunların sınırlara Türk uçak ve helikopterlerine karşı füzeler yerleştirdiğine dair haberler geliyor. Eğer Amerika yüz vermese bölgede federal bir Kürt devleti kurulamaz. KADEK tutunamaz. Öyleyse Amerika, haritayı bozarak ne yapmak istiyor? Maksat ne? Petrol mü? Türk düşmanlığı mı? Kürt dostluğu mu? İsrail'e hayat hakkı mı? Ne? Nitekim Tarık Aziz'in dikkat çektiği husus fevkalade düşündürücü. -ABD, Ortadoğu bölgelerini bölmek istiyor; Türkiye bundan muaf olamaz. Amerika, istediği kadar dışişleri bakan yardımcısını Ankara'ya yollasın. Türkiye nezdinde güvenilirliğine giderek gölge düşmektedir. Daha Çekiç Güç faaliyetleriyle ve Eşref Bitlis dramı aydınlanmamışken bu defa da sebebi meçhul bir harp... Üstelik... 4 Ekimde Kürt parlamentosu toplanırken. 4 Kasım'da yurdumuzda seçimler noktalanırken. Bundan böyle "dünya barışı" gibi laflara aldanacak ahmak yoktur. ABD'nin âli menfaatleri için Türk-Kürt-Arap kanı dökülmesin. Müslüman'ın kanı petrolden daha değersiz ama her ne olursa olsun insan kanıdır.